HAZRETİ İSA
ÖLMEDİ
Giriş
ıyametin
yaklaştığını işaret eden alametler ve kıyamet öncesi yaşanacak son
dönemin yani ahir zamanın özellikleri Kuran'da ve Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde detaylı olarak tarif edilmiştir. Bazı ayetler
ve hadislerde bu alametler açık bir şekilde bildirilmişken, bazı
ayetler ve hadislerde ise işari manada bu alametlere dikkat çekilmektedir.
Bu durum imtihanın bir sırrıdır.
Büyük İslam alimi Said Nursi de ahir zaman alametlerini
açıklarken bu gerçeğe dikkat çekmiştir:
Din bir imtihandır, bir tecrübedir.
Ervah-ı aliyeyi (üstün olanları) ervah-ı sefileden (aşağı olanlardan)
tefrik eder (ayırır). Öyle ise ileride herkese görülecek bir vukuatı
(olayı) öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün mechul kalsın
ne de bedihi (açık) olup herkes ister istemez tasdike (onaylamaya)
mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira
eğer tamamen bedahet (açıklık) derecesinde bir kıyamet alameti
görülse herkes tasdike muztar (mecbur) olsa, o vakit kömür gibi
bir istidad (eğilim), elmas gibi bir istidad ile beraber kalır.
Sırrı teklif ve netice-i imtihan zayi olur.1
Üstad'ın da belirttiği gibi ahir zaman alametlerinin
bir kısmı, her bakan tarafından hemen anlaşılıp yorumlanabilir nitelikte
olmayabilir. Bu konudaki bazı örneklerin işari manada anlatılmış
olması kimi insanların şüpheye düşmesine, tereddüte kapılmasına
neden olabilmektedir. Oysa bu son derece yersiz bir tereddüttür.
Samimiyetle ve açık bir vicdanla düşünüldüğünde, verilen örneklerle
nelere işaret ediliyor olabileceği görülebilir. Ayrıca İslam alimlerinin
yapmış olduğu açıklamalar da iman edenler için değerli bir yol göstericidir.
Samimi imana sahip olan ve Allah'tan gereği gibi
korkan bir insan, Allah'ın bir nimeti olarak derin kavrayışa ve
anlayışa sahiptir. Bu sayede, neyin doğru neyin yanlış olduğunu
en iyi şekilde tespit edebileceği gibi, işari bir anlatımla ifade
edilen bilgilerdeki hikmeti de -Allah'ın dilediği ölçüde- kavrayabilir.
Rabbimiz'in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği
hiçbir bilgiden asla şüpheye kapılmaz. Ahir zaman alametleri ile
ilgili hadis-i şeriflerde ve ayetlerde bildirilen haberleri, iman
gözüyle değerlendirir ve bu haberlerle işaret edilen bilgileri anlamaya
çalışır. Hikmetini anlayamadığı bilgiyi reddetmeye kalkışmak ise
bir Müslümanın asla yanaşmayacağı bir tavırdır. Dolayısıyla Müslümanların
yapması gereken, hikmetini kavrayamadıkları bilgilerin hikmetini
kavrayabilmek için Rabbimiz'e dua etmek, ahir zamanın çok kutlu
bir dönem olduğunu unutmayarak kendilerini bu döneme en iyi şekilde
hazırlamaktır.
Müslümanların Hz. İsa'ya Olan Sevgileri
Samimi olarak iman eden Müslümanların, "Peygamber,
mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab
Suresi, 6) ayetiyle de bildirildiği gibi, Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed (sav)'e duydukları sevgi ve hürmet, çok derin, içli ve
kuvvetlidir. Hz. Muhammed (sav), Allah'ın insanlara gönderdiği son
peygamberdir. Rabbimiz, ona Kuran'ı indirmiş ve onu insanları kurtuluşa
yöneltecek bir elçi olarak göndermiştir. Hz. Muhammed (sav)'in Allah
Katında seçkin ve onurlu bir mümin olduğu bir ayette şöyle haber
verilir:

Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve
İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman
ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve
biz O'na teslim olmuşlarız."
Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz
doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse,
onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler.
Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir.
(Bakara Suresi, 136-137)
|
(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın
sahibi Katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
(Tekvir Suresi, 20-21)
Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olsak bile, Kuran
ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını,
gösterdiği üstün ahlakı tanıyabilir, ona benzemek, ahirette onunla
yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla
gösterebiliriz. Bir ayette, iman edenler için en güzel örneğin Allah'ın
elçisinde olduğu bildirilmektedir:
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve
ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın
Resulü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)
Müslümanların önemli özelliklerinden biri de, tüm
peygamberlere birini diğerinden ayırt etmeden sevgi ve saygı duymaları,
hepsine gönülden itaat etmeleridir. Bu gerçek, "...
Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına
indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere
iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz
O'na teslim olmuşlarız." (Al-i İmran Suresi, 84) ayetiyle
haber verilmiştir. Müslümanlar, peygamberlerin hepsinin Allah Katında
seçkin, onurlu ve saygın insanlar olduklarını bilirler. Allah, elçilerini
tüm insanlara örnek olacak üstün bir ahlak ve davranış mükemmelliği
ile yaratmıştır. Peygamberler Allah'ın sevdiği kullarıdır. Kuran'ın
pek çok ayetinde peygamberlere itaat edenlerin aslında Allah'a itaat
ettikleri, Allah'ın peygamberlere uyanları dünyada ve ahirette mükafatlandıracağı
bildirilmiştir. Müslümanların da peygamberlere duydukları bağlılık
ve itaat bu bilinçledir.

... Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette
'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.
(Al-i İmran Suresi, 45) |
Başta Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında bulunan
sahabeler olmak üzere, peygamberlerle aynı dönemde yaşayan müminler
için bu durum büyük bir şereftir. Müminlerin her biri için, Allah'ın
lütfuyla derin bir imana, üstün bir ahlaka, keskin bir akla, tüm
dünyaya örnek olacak azme ve cesarete sahip olan peygamberle birlikte
olmak, dünyadaki en değerli nimetlerden biridir. Hz. İbrahim'e gönülden
itaat edenler, Hz. Yusuf'a iman edenler, Hz. Musa ile birlikte Firavun'a
karşı mücadele edenler, Hz. Nuh, Hz. Süleyman, Hz. Salih, Hz. Şuayb,
Hz. Yakup, Hz. Davud gibi kutlu insanlara tabi olanlar, Allah'ın
izniyle, Allah Katında ecirlerini almışlardır. Peygamberlerden birini
görme imkanı olmamış müminlerin de duaları, ahiret gününde peygamberlerin
dostları arasında olmak, cennette onlarla birlikte sonsuz bir yaşam
sürebilmektir.
Ahir zaman, peygamberleri seven ve itaat eden tüm
müminler için çok kutlu ve müjdeli bir zamandır. Çünkü, Rabbimiz
iki bin yıl aradan sonra, ahir zamanda elçisini yeniden dünyaya
göndereceğini müjdelemiştir. Bu elçi, Hz. İsa'dır.
Bu, Müslümanlar için çok önemli bir müjdedir. Çünkü
Hz. İsa'nın gelişi hem Kuran ayetlerinde hem de sevgili Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde haber verilmiştir. Hz. Muhammed (sav)'e derin
bir bağlılık ve sevgi duyan tüm Müslümanlar, Hz. İsa'ya da sevgi,
saygı ve hürmet duyarlar. Peygamberimiz (sav)'in Ebu Hureyre'den
rivayet edilen bir hadis-i şerifinde şöyle buyurulmuştur:
Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in
oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir
peygamber yok. Peygamberler kardeştirler, dinleri de birdir.2
Peygamberimiz
(sav)'in de buyurduğu gibi, tüm peygamberler gönderildikleri topluma
aynı din ahlakını emretmişlerdir. Bütün elçiler, içinde yaşadıkları
toplumu yalnızca Allah'a iman etmeye, O'na kulluk etmeye, O'nu razı
edecek bir hayat yaşamaya davet etmişler; ahiret gününün azabından
korunmaları için halklarına yol göstermişlerdir. Diğer bir deyişle,
tüm peygamberler halklarına hak olan tek bir dini tebliğ etmişlerdir.
Allah'ın tüm peygamberlerine indirdiği ve peygamberlerin de halklarına
tebliğ ettikleri dinin aynı olduğu bir ayette şöyle haber verilir:
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve
onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve
sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi
sizin için de teşri' etti ... (Şura Suresi, 13)
Dolayısıyla Hz. İsa da, yeniden geldiğinde insanları
Allah'ın tüm peygamberlerine indirmiş olduğu hak dine davet edecektir.
Bu din İslamiyet'dir. Nitekim dinin Allah Katında İslam olduğu,
"Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır..." (Al-i İmran
Suresi, 19) ayetiyle haber verilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne yeniden
geldiğinde Hıristiyanlığı tahrif edilmiş tüm yönlerinden arındıracak,
insanlar arasında son hak kitap olan Kuran'la hükmedecek ve tüm
insanları İslam ahlakında birleştirecektir.
Hiç şüphesiz, Hz. İsa'nın en önemli savunucuları
ve destekçileri de samimi olarak iman eden Müslümanlar olacaktır.
Çünkü samimi Müslümanlar, Hz. İsa'yı -tüm peygamberleri olduğu gibi-
gönülden severler. Hz. İsa'nın, Allah'ın seçkin kıldığı kullarından
biri olduğuna iman ederler. Kendilerine yalnızca Allah'ı, Allah'ın
Resulünü ve salih müminleri dost edinen Müslümanların, Hz. İsa'ya
duydukları hürmet çok derindir. Bu güçlü sevgi ve bağlılığın kaynağı,
hiç şüphesiz Allah sevgisi, Allah korkusu ve Allah'ın elçisi Hz.
Muhammed (sav)'e itaattir.
Peygamber Efendimiz (sav) Müslümanların Hz. İsa'nın Yardımcıları
Olacağını Müjdelemiştir
Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiği ve dünyaya
ikinci kez geleceği, Kuran ayetlerinde, hadislerde ve büyük İslam
alimlerinin eserlerinde yer alan bir gerçektir. Hz. İsa'nın gelişi,
sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'de ve İmam Malik'in
Muvatta'sı, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri,
İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'leri gibi en muteber
hadis kaynaklarında geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu hadislerden
bazıları şöyledir:
Nefsim kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak
inmesi yakındır...3
Vallahi muhakkak ve muhakkak
Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar
olarak inecek...4
Ümmetimden birtakım insanlar,
Meryem'in oğlu İsa'ya kavuşacak, Deccal ile yapacağı harbe de
şahit olacaklardır.5

Hz. İsa'nın ikinci gelişi konusu,
İslam alimleri tarafından "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde
görülmekte, bu konuyla ilgili hadisler de mütevatir hadis olarak
kabul edilmektedir. Hadis alimleri mütevatir kabul edilen hadislerin
ravilerinin (hadisi nakleden kişiler) incelemeye dahi alınmayacağı,
mütevatir hadise hiçbir sorgulama yapılmayacağı konusunda hemfikirdirler.6
İslam büyüklerinin ve hadis alimlerinin "Hz. İsa'nın gelişi konusunda
hiçbir şüpheye yer olmadığı" yönündeki kanaatleri kitabın ilerleyen
bölümlerinde örnekleri ile incelenecektir. Ancak burada Hz. İsa'nın
yeniden dünyaya gelişini nakleden alimlerin başında mezhep imamımız
İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin geldiğine de kısaca değinmek gerekir.
Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:
Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün
çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi
ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere,
haktır, olacaktır.7

Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem
oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır…
(Müslim, İman 242-155)
|
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, Hz. İsa'nın inişi,
bu mübarek insanın mücadelesi ve onun döneminde dünyanın nasıl bir
durumda olacağı gibi çeşitli konularda bizleri bilgilendirmiştir.
Bu haberlerin her biri Müslümanlar için önemli birer müjde niteliğindedir.
Hz. Muhammed (sav)'in Müslümanlara Hz. İsa ile ilgili verdiği müjdelerden
biri de, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde, Müslümanların bu değerli
insanın yardımcıları olma şerefine erişecekleridir. Hadis-i şerifte
şöyle buyurulmaktadır:
... Beni hak peygamber olarak
gönderen Allah'a yemin ederim ki, elbette Meryem oğlu İsa (kıyamete
yakın indirildiği zaman) benim ümmetimde, kendi (peygamberliği
dönemindeki sahabeleri olan) havarilerine halef (onların yerini
tutacak kimseler) bulacaktır.8
Hz. İsa'nın yardımcıları olmak hiç şüphesiz samimi
olarak iman edenler için hem çok büyük bir müjde hem de önemli bir
sorumluluktur. Hz. İsa'nın destekçisi olmak gibi şerefli bir konuma
erişebilmek tüm iman edenlerin gönülden talebidir.
Hz. İsa'nın gelişinin alametlerinin iyice belirginleştiği
bu dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in bu sözünün önemi
bir kez daha düşünülmelidirler. Kimi çevrelerin neredeyse Hz. İsa
hiç gelmeyecekmiş gibi (ki bu onların önemli bir yanılgılarıdır)
davranıyor olması, diğer kimseleri yanıltmamalı, gevşekliğe sürüklememelidir.
Tam tersine, Hz. İsa'nın gelişinin Kuran ayetleriyle ve hadislerle
bildirilen açık bir gerçek olduğunun farkında olan Müslümanlar bu
olağanüstü durumun heyecanını yaşamalı, aşkla ve şevkle bu kutlu
misafiri en mükemmel şekilde karşılamaya gayret etmelidirler. Yersiz
tereddütlerle, kuruntularla kaybedilecek vakit yoktur. İman edenler
hem kendilerini hem de çevrelerini bu kutlu olaya hazırlamalı, böylesine
önemli bir dönemde yaşıyor olmanın imkanlarını, Allah'ın rızasının
en çoğunu kazanabilmek için, en iyi şekilde kullanmalıdırlar.
Hz. İsa'nın ahir zamanda geldiğinde, iman edenlere
"Benim yardımcılarım kimlerdir?" diye sorabileceği unutulmalıdır.
İçinde bulunulan bu kıymetli dönem çok iyi değerlendirilmeli, Hz.
İsa geldiğinde mahcup olunacak her türlü tavır ve ahlaktan sakınılmalıdır.
En sakınılması gereken ve belki de kişiyi en çok utandıracak tutumlardan
biri de hiç şüphesiz, bu konuda şevksiz bir tavır sergilemektir.
Bu nedenle iman edenlerin, Allah'ın elçisinin iki bin yıl sonra
yeniden yeryüzüne gelecek olmasının ne kadar olağanüstü bir olay
olduğunu sürekli gündemde tutmaları, bazı kimselerde ortaya çıkabilecek
gevşeklik ve şevksizliğin engellenmesi açısından önemlidir. Hz.
İsa'nın Allah Katında diri olduğunun ve ikinci kez yeryüzüne geleceğinin
delillerinin anlatılması, bu gelişin alametlerinin tüm yönleriyle
açıklanması, öncelikle bu konuda kalplerinde şüphe olan kimselerin
şüphelerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Ayrıca bu konunun
sürekli hatırlatılması, "biz bu gerçeği bilmiyorduk, bilseydik biz
de Hz. İsa için hazırlık yapardık" diye mazeretler öne sürülmesini
engelleyecektir. Böylece, iman edenlerin ellerindeki tüm imkanları
Hz. İsa için hazırlık yapmak üzere seferber etmeleri mümkün olacaktır.
Gerçek İseviler
Günümüzde Hz. İsa'nın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ
etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kuran'da
bildirildiği gibi, Hz. İsa'nın ardından üçleme ve Hz. İsa'nın ilahlaştırılması
(Allah'ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hıristiyanlığa
dahil edilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hıristiyanlığı
bu sapkın inanışlardan arındıracaktır. İki bin yıldan bu yana özünden
uzaklaşma süreci yaşamış olan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek
olan tek kişi Hz. İsa'dır. Kendisini bekleyen Hıristiyan dünyasına
gerçek din ahlakını yani Kuran'da bildirilen İslam ahlakını anlatacak,
Hıristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa'ya tabi olanlar
da gerçek İseviler olacaklardır.
Gerçek İsevilerin kimler olduğu, geçtiğimiz yüzyılın
müceddidi büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin açıklamalarında
hikmetli bir şekilde anlatılmaktadır. Üstad'ın bu sözlerini detaylı
olarak incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kuran ahlakına ve sünnete
uyan, Hz. İsa'ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır. Bu
dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan
yüzçevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hıristiyanlar
ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar
ve batıl inanışlarından kurtulan Hıristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle
büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki
din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen
ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.
Üstad'ın konuyla ilgili bazı açıklamaları şu şekildedir:
"Ahir zamanda Hazret-i İsa (as)
gelecek, Şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek" mealindeki hadisin
sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi)
verdiği cereyan-ı küfriye (inkarcı hareket) ve inkar-ı uluhiyete
(Allah'ı inkar) karşı İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak)
ve hurafattan tecerrüd edip (hurafelerden temizlenip) İslamiyete
inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi,
vahy-i semavi kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini
öldürür; öyle de Hazret-i İsa, İsevilik şahs-ı manevisini temsil
ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal'ı öldürür...
yani inkar-ı uluhiyet fikrini öldürecek.9
"...felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye
ve inkar-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı...": Bediüzzaman,
Hz. İsa'nın Darwinizm'in meydana getirdiği inkarcı harekete ve Allah'ın
varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini belirtmektedir.
Onların hepsi bir değildir.
Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta
durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. (Al-
i İmran Suresi, 113)
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe
iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır
ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.(Al-i
İmran Suresi, 114)
|
"...İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak)
ve hurafattan tecerrüd edip İslamiyete inkılab edeceği..." Bediüzzaman
bu hikmetli açıklamasında Hz. İsa'nın ahir zamanda tekrar dünyaya
geldiğinde, İslam dininin gereklerine göre hareket edeceği yönündeki
hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa'nın mücadelesi çeşitli hurafeler
ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hıristiyanlığın özüne dönmesi
ile başlayacaktır. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm batıl inanışlardan
temizleyecek ve ona tabi olduklarını söyleyen tüm Hıristiyanlar
gerçek din ahlakına yani İslamiyet'e döneceklerdir.
Ve Kuran'a iktida (uymak, tabi
olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu
(tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde
azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı
iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik
cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; alem-i semavatta
cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının
başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed sav), bir
Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem
haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va'detmiş, elbette
yapacaktır.10
"...Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek,
o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak..":
Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan hak dine dönüşümü, son
kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla
neticelenecektir. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlar
İslam'a tabi olacaktır.
"...Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken
mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik
cereyanına galebe edip dağıtacak...": Hz. İsa öncülüğündeki
Hıristiyanlık Kuran'a tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır.
Çünkü günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğuna sahip iki din olan Hıristiyanlık
ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok
büyük iki kuvvettirler. Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında
birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını
fikren mağlup edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek
amacından uzaklaştıran bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten
materyalist felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, iki
dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.
"...cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as),
o din-i hak cereyanının başına geçeceğini...": İki dinin ittifakı
ve Hıristiyanların Kuran'a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna
sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket
edecek, bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman
bu sözünde Hz. İsa'nın yeryüzüne gelip, samimi olarak iman edenlerin
başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiğini
hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak gerçekleşecek olan
hak bilgi olduğunu söylemiştir.

Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden
kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten
ahirette de o salihlerdendir. Rabbi ona: "Teslim ol"
dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum"
demişti.
(Bakara Suresi, 130-131)
|
İman Edenler Deccal'in Fitnesinden
Hz. İsa'nın Vesile Olmasıyla Korunacaklardır
"Yalancı, hilekar, zihinlerde ve gönüllerde iyi
ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek
yüzünü gizleyen, her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi" gibi anlamlara
gelen Deccal kavramı, ahir zamanda ortaya çıkacağı bildirilen, her
türlü kötülüğün ve fitnenin kaynağı ve temsilcisi olan kişi olarak
tarif edilir. Ancak, Deccal bir kişi olabileceği gibi, din ahlakına
uygun olmayan her türlü düşünce ve uygulamayı temsil eden bir sistem
veya ideoloji de olabilir. Deccal ile ilgili bilgiler pek çok hadis-i
şerifte yer almakta, Kuran'da da Deccal'in ahlakına ve sistemine
işaret eden birçok ayet bulunmaktadır. Deccal'in ortaya çıkışı,
sahih hadislerde kıyametin önemli alametlerinden biri olarak haber
verilmiştir:
Ebu Hureyre (r.a) dan: Üç şey
vardır ki bunlar zuhur edince, önceden iman etmeyen kişinin
imanı fayda vermez: Deccal, Dabbe, Güneş'in batıdan doğuşu...11
Mezhep imamımız Ebu Hanife ise Deccal ve diğer
kıyamet alametlerinin bildirildiği hadislerle ilgili olarak şunları
söylemektedir:
Deccal'in, Yecuc ve Mecuc'un
çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve
diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere haktır,
olacaktır.12
Ey iman edenler, Allah'ın
yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a
(yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi
gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları
bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk
iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti. Sonunda Biz iman
edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün
geldiler.
(Saf Suresi, 14)

Nathaniel Everett Green, Kudüs adlı
tablo, Londra
|
Hadislerde Deccal'in çıkış alametlerinin yanı sıra, özellikleri
de detaylı olarak haber verilmiştir. Buna göre, Deccal insanları
doğru yoldan saptıracak; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterecek; kendisine
uyanları sözde nimetlerle aldatırken, kendisine uymayanlara ise
baskı ve zor uygulayacak; yeryüzünde karışıklık çıkaracak, çatışmayı
körükleyecek; din ahlakına karşı olacak ve insanları din ahlakından
uzaklaştırmak için faaliyet gösterecektir. Deccal'in yeryüzünde
olduğu dönem, samimi olarak iman edenlerin pek çok sıkıntı ve zorlukla
karşılaşacakları, insanların büyük çoğunluğunun din ahlakından uzaklaştıkları
bir dönem olacaktır.
Deccal'in ortaya çıkışı tüm dünyayı derinden etkileyecek
ve insanlığa pek çok felaket ve zorluk getirecek gelişmelerin başlangıcı
olacaktır. Deccal'in asıl hedefi din ahlakı ve samimi olarak iman
edenler olacağından, özellikle müminler için oldukça zorlu bir dönem
söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra, insanların önemli bir kısmı
Deccal'in aldatmacalarına inanacak ve ona tabi olacaklardır. Böyle
bir ortam, vicdan ve iman sahibi tüm insanların var güçleriyle karşı
koymaları ve çok güçlü bir fikri mücadele yürütmeleri gereken bir
ortamdır. Ve Allah'ın izniyle samimi iman edenler bu fikri mücadelede
üstün geleceklerdir. Ancak, Hz. Muhammed (sav) Efendimiz Deccal'in
fitnesinin tarihin en büyük fitnesi olduğunu bildirmiş ve iman edenleri
bu fitneden sakınmaları için uyarmıştır.Bu uyarı çok önemlidir:
İşte ben bunları size anlatıyorum
ki durumu iyi kavrayasınız, onun tuzağına düşmeyiniz, sizden sonra
geleceklere anlatınız diye. Çünkü onun fitnesi, fitnelerin
en çetinidir.13
Peygamber Efendimiz (sav)'in bu öğüdü ve Deccal'in
fitnesinden Allah'a sığındığı duası, Müslümanlar için yol gösterici
olmuştur. Dünyanın dört bir yanında farklı mezheplerden veya farklı
ırklardan Müslümanlar, beş vakit namazlarında, Allah'ın kendilerini
Deccal'in fitnesinden koruması için dua etmektedirler. Rivayetlerde
bildirildiği üzere sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından müminlere
öğretilen bu dua şu şekildedir:
Resulullah şöyle buyurmuştur:
Sizin biriniz, teşehhütte bulunduğu (tahiyyat okumayı bitirdiği
zaman), "Ey Allah'ım, cehennem azabından, kabir azabından, hayat
ve mematın fitnesinden ve Mesih-i Deccal fitnesinden Sana sığınırım"
diyerek dört şeyden Allah'a sığınsın. 14
Artık 'kötülüğü örgütleyip
düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden
veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden
emin midirler?
(Nahl Suresi, 45)

|
Bu duanın bizzat Hz. Muhammed (sav) tarafından iman edenlere öğretilmiş
ve namazlarda okunmasının tavsiye edilmiş olması Deccaliyet konusunun
müminler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İslam alimlerinin
ise namazlarının ardından; "Allahümme ecirne min fitneti'l mesihi'd
deccali ve's süfyan" (Allah'ım bizi Mesih-i Deccal ve Süfyan'ın
fitnelerinden koru) diyerek tesbih yaptıkları bilinmektedir. Nitekim
Müslümanlar da, Deccal'in fitnesinin ne kadar büyük olduğunun bilinciyle,
5 vakit namazlarında Peygamber Efendimiz (sav)'in bildirdiği duayla
Rabbimiz'e sığınmaktadırlar. Bu, Müslümanların Deccal'e karşı manevi
bir hazırlık içinde olduklarını göstermektedir. Ancak elbette, Deccal'e
karşı yapılacak hazırlıkların en önemli bölümü Hz. İsa'nın yeryüzüne
gelişi için yapılacak hazırlık olmalıdır.
Hz. İsa'nın gelişi, Müslümanların bu duasının bir
yönüyle kabulü olacaktır. Çünkü hadislerde, Deccal'in fitnesinin
ancak Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşüyle ortadan kaldırılacağı, Deccal'in
Hz. İsa'yı gördüğünde "tuzun suda erimesi gibi" yok olacağı müjdelenmiştir.
Hz. İsa'nın Deccal'i ortadan kaldıracağını bildiren hadislerden
bazıları şöyledir:
... Deccal ortalığa fitne saçarken
Cenab-ı hak, Mesih İsa İbni Meryem'i gönderir... Hz. İsa Deccal
ile Lüdde (Beytül Makdis'e yakın bir belde) kapısında karşılaşır
ve onu öldürür.15
Allah'ın düşmanı (Deccal) onu
gördüğünde tuzun suda erimesi gibi eriyecektir. Onu bıraksa da
kendiliğinden helak oluncaya kadar eriyecekse de, Allah Deccal'i,
Hz. İsa'nın eliyle öldürecektir...16
Hz. İsa yakında inecek, sonra
fesat sahibi, bedbaht olan Deccal'i helak edecektir.17

Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size
bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız.
(Nahl Suresi, 53)
|
Bu durumda, iman edenlerin ve Deccal'in fitnesinden
korunmak isteyenlerin Hz. İsa'ya tüm güçleriyle destek olmaları,
bu mübarek insan yeryüzüne gelmeden önce ona olabilecek en güzel
ortamı hazırlamak için gayret etmeleri son derece önemlidir.
Bunun için, Müslümanlar bir yandan Deccal'in fitnelerini
ve aldatmacalarını deşifre etmeli ve Deccaliyetin ideolojik zeminini
oluşturan unsurlarla fikri mücadele içinde olmalıdırlar. Bir yandan
da, Hz. İsa gelmeden önce, onun yürüteceği büyük fikri mücadele
için ön hazırlık yapmalı, ahlaken Hz. İsa'ya layık olabilecek, ona
destek olabilecek şekilde kendilerini geliştirmeye özen göstermelidirler.
Ayetlerde haber verilen bilgiler ve hadislerde anlatılan gelişmeler,
dünya tarihinin en önemli dönemlerinden birinin iyice yaklaştığını
işaret etmektedir.
Böylesine tarihi bir dönemde yaşama şerefine erişecek
olanların, bundan dolayı büyük bir heyecan duymaları aynı zamanda
sorumluluklarının da büyük olduğunun şuurunda olmaları gerekir.
Durumun öneminin farkına varanların ilk yapması gereken şeylerden
biri, elbette Hz. İsa'nın gelişine hem kendileri hem de çevrelerini
en iyi şekilde hazırlamak olmalıdır.
Hz. İsa'yı Nasıl Beklemeliyiz?
Dünyanın içinde bulunduğu mevcut durum, Hz. İsa'nın
gelişi için hazırlanırken hangi konulara öncelik verilmesi gerektiğini
bizlere göstermektedir. İnkarcı ideolojilerin toplumlar üzerinde
oluşturduğu tahribatın, dünya tarihinde belki de en yoğun olarak
yaşandığı dönem, bu dönemdir. Şiddetin, terörün, zulmün, sahtekarlığın,
dolandırıcılığın, yalancılığın, ahlaksızlığın, çatışmaların, yoksulluğun
dünya genelinde yaygın olması, yeryüzünün "fitne" ile dolu olduğunu
göstermektedir.
Tüm bu zulüm ve dejenerasyon, Allah'ın varlığını
ve birliğini inkar eden, ahiret gününe inanmayanların kurmuş oldukları
batıl sistemlerden güç bulmakta ve gelişip yayılmaktadır. Bu durum
karşısında Müslümanların söz konusu ortama zemin oluşturan, bu bozulmayı
teşvik eden ideolojik kaynakları fikren ortadan kaldırmaları gerekir.
Bunu yapabilmenin en önemli yollarından biri, Müslümanların bu fikri
mücadelede birlik ve beraberlik ruhu içinde olmalarıdır.

Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün
kılmak için elçisini hidayetle ve
hak dinle gönderen O'dur.
(Tevbe Suresi, 33)
|
Hz. İsa'nın gelişinin yakınlaştığı bu dönemde inkarcı
ideolojilere karşı yürütülmesi gereken fikri mücadele, tüm Müslümanların
üzerinde önemli bir sorumluluktur. Bununla birlikte Hz. İsa'yı bekleyen
İslam dünyasının, kendi iç anlaşmazlıklarını ve fikir ayrılıklarını
bir kenara bırakarak, birlik ve beraberliğini sağlamış olması son
derece önemlidir. Böyle bir dönemde, kendi iç sorunları ile boğuşan,
içe kapalı bir yapı geliştirmek kuşkusuz büyük bir hata ve önemli
bir vebal olabilir.
Kuran ahlakını eksiksiz yaşayıp Peygamberimiz (sav)'in
sünnetini kendilerine rehber edinen Müslümanlar birleştirici davranmalı,
dayanışma ve kaynaşma ruhunu ön plana çıkararak, tüm Müslümanların
"din kardeşleri" oldukları gerçeğini İslam dünyasına yeniden hatırlatmalıdırlar.
Müminlerin birlik ve beraberlik ruhu içinde hareket etmeleri, Rabbimiz'in
emrinin gereğidir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın.
Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı
ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz,
tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur
ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
(Al--i İmran Suresi, 103)
Üstelik Allah'ın izni ile bu ittifak, inkarcı ideolojilerin
fikren mağlup olmasının en önemli aşamalarından biri olacaktır.
Rabbimiz, Kuran'da inkarcıların ittifakını haber vermiş ve iman
edenlerin de birbirleriyle dost olmaları ve birbirlerine yardım
etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Bu, yeryüzünde bozgunculuğun
ortadan kaldırılması için gereklidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir.
Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız)
yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal
Suresi, 73)
Ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara bırakıp,
tüm Müslümanların "kardeş" olduğu gerçeğini hatırlayan ve bu manevi
kardeşliğin getirdiği güzel ahlakı yaşayan İslam dünyası, bu yönü
ile hem tüm dünyaya örnek olacak hem de Hz. İsa için çok güzel bir
ortam sağlamış olacaktır.
Hz. İsa geldiğinde İslam dünyası, içindeki kültürel
ve geleneksel farklılıkları birer zenginlik unsuru haline dönüştürmüş,
inkarcı ideolojilerin İslam dünyası üzerindeki olumsuz etkilerini
ortadan kaldırmış, Kuran ahlakını yaşamakta ittifak etmiş bir bütün
olmalıdır.
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği)
yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye
(Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor,
münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar
şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki
zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar,
yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler;
işte kurtuluşa erenler bunlardır.
(Araf Suresi, 157)

|
-----------------------------------------------------
1. İzzet İkbal, Risale-i Nur'dan
Ahir Zaman ile İlgili Bahisler, s. 8
2. 4313 -Buhari, Enbiya 44; Muslim, Fezail 145, (2365); Ebu Davud,
Sunnet 14, (4675).
3. Ebu Hureyre (ra), Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim,
İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54
(2234)
4. Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, Cilt 2, s.192; Kitabul-İman,
Babu Nuzuli İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332
5. Hakim, Mustedrek, 8634, 4/587 
6. Dr. Sübhi Salih, Ulum'il Hadis, s. 151-152; Mehdilik ve İmam
Mehdi, s. 325
7. Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren:
H. Basri Çantay, Ankara, 1982
8. Hakim-i Tırmızi, Nevadirü'l Usul, 2/92
9. Mektubat, s. 6
10. Mektubat, s. 59
11. Tirmizi; Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci,
Kıyamet Alametleri, s. 209
12. Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren:
H. Basri Çantay, Ankara, 1982
13. Nuaym; İsmail Mutlu, Kıyamet Alametleri, s. 92-93
14. Müslim, Mesacic:25, No.590, 1/413
15. İmam-ı Müslim; Saim Güngör, Büyük Fitne Mesih-i Deccal, s. 104
16. Müslim, Fiten: 9, No. 2897, 4/2221
17. Nüzul-i Mesih Risalesi, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.121
|