HAZRETİ
YUSUF
Hz Yusuf'un Mısırdaki Yöneticilik Dönemi
Hz. Yusuf'a Güç ve İktidar Verilmesi
Hükümdarın gerçekleri öğrenmesinin ardından Hz.
Yusuf için yeni bir dönem başlamıştır. Hükümdar aracılara Hz. Yusuf'u
getirmelerini söylemiştir. Hz. Yusuf geldiğinde ise ona kendi yanında
önemli bir mevki vermiş, onu güvenilir bir danışmanı yapmıştır.
Bu konu Kuran'da şöyle aktarılır:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin,
onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi:
"Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir
(bir danışman-yönetici)sin."(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin)
hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi)
bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim. İşte böylece Biz
yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada
(Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi
nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. Ahiretin
karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır.
(Yusuf Suresi, 54-57)
Hatırlanacak olursa Hz. Yusuf Mısır'a köle olarak
girmiş, ardından da "bir kadının ırzına göz dikmek" gibi son derece
kötü ve çirkin bir iftiraya uğrayıp zindana atılmıştır. Fakat Allah,
yüzeysel bir bakışla "imkansız" gibi gözüken bir değişiklik yapmış
ve bu olumsuz şartlar içindeki Hz. Yusuf'u bir anda Mısır'ın yönetiminde
söz sahibi bir insan haline getirmiştir. Gerçekte bu, yani yüzeysel
bir bakışla imkansız gibi gözüken işleri gerçekleştirmek, Allah'ın
bir ilmi ve sanatıdır. Kuran'da bildirildiği gibi, "Nice
küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib
gelmiştir." (Bakara Suresi, 249) Allah, müminlere bir iman
hakikati olmak üzere, onları en zor ve imkansız gibi gözüken şartların
içinde kurtarıp çıkarmakta ve inkarcılara karşı galip getirmektedir.
Mümine düşen tek görev, Allah'ın vaadine olan inancından asla dönmemek
ve hep Allah'a tevekkül edip güvenmektir.

MÖ. 1700-1550 döneminden kalma bu
eski Mısır yazıtlarında, Hz. Yusuf döneminde yaşanmış olan
7 yıl kıtlık ayrıntılı olarak anlatılır.
|
Dinden uzak bir yaşam süren insanlar için dünyada güç ve iktidar
sahibi olmak, para ve mala hakim olmak, onu harcama yetkisinde olmak,
erişilebilecek en ileri noktadır. Bu, ulaşmak için hayatlarını ortaya
koydukları, mücadelesini verdikleri ana hedeftir. Ancak görüldüğü
gibi Allah Hz. Yusuf'u zindandan çıkartıp bu nimetlerin hepsini
birden ona vermiştir. İşte Allah'ın Hz. Yusuf'a güç, iktidar ve
mal verdikten sonra ayetin sonunda hemen ahireti hatırlatmasının
bir hikmeti de budur.
Böylece aslında dünyada verilen malın ve makamın
hiç de önemli bir şey olmadığı, esas önemli olanın, hedeflenmesi
gereken şeyin ve daha hayırlı olanın ahiret olduğu hatırlatılmaktadır.
Allah bu şekilde insanın yüzünü dünyadan ahirete çevirmektedir.
Ancak ayetin son cümlesinde bu konu hatırlatılırken ve ahirette
verilecek karşılığın hayırlı olduğu bildirilirken, bunun "iman edenler"
ve "takvada bulunanlar" için geçerli olduğu da haber verilir. Bu
özelliklere sahip olmayan insanların ahirette güzel bir karşılık
beklemeleri elbette ki düşünülemez.
Hz. Yusuf kıssasında insanlara gösterilen çok önemli
bir gerçek daha vardır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber
kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah
Suresi, 5-6)
Dedi
ki: "Siz yedi yıl, önceleri gibi ekin ekin, yediğinizin
az bir kısmı dışında, biçtiklerinizi başağında bırakın.
Sonra bunun arkasından zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız
az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip
bitirecektir. Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir
ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda
sıkıp-sağacaklar."
(Yusuf Suresi,47-49)
|
İnşirah Suresi'nde bildirildiği gibi, Allah her
zorluğun ardından iman eden insanlar için bir kolaylık yaratacağını
vaat etmektedir.

Yukarıdaki Eski Mızır çizimleri,
kıtlık öncesinde yaşanan yedi yıllık bolluk dönemini göstermektedir.
|
Hz. Yusuf'un hayatı ise bunun örnekleri ile doludur.
Kuyudan kurtulup iyi bir ailenin yanında bakılıp büyütülmesi, zindanın
ardından hazinelerin başına geçmesi gibi olaylar Allah'ın her zorluğun
ve güçlüğün ardından nasıl kolaylıklar ve güzellikler yarattığının
açık delilleridir.
Hz. Yusuf'un Kardeşleri ile
Karşılaşması ve Uyguladığı Akılcı Taktikler
Yusuf Peygamber böylece Mısır'ın hazinelerinden
sorumlu olmuştur. Bir süre sonra onu kuyuya atan kardeşleri ticaret
yapmak amacıyla Mısır'a gelmişler ve onun huzuruna getirilmişlerdir.
Ancak Hz. Yusuf'u tanımamışlardır. Yusuf Peygamber ise onları hemen
tanımış ve onlara son derece akılcı bir plan hazırlamıştır. Onlara
maddi menfaat sunmuş ve kendisinin konuksever bir insan olduğunu
söylemiş, böylece onları etkileyerek istediklerini yaptırabileceğini
hesaplamıştır. Bunu yaparken amacının küçük kardeşine ulaşmak olduğu
ise aşağıdaki ayetlerden anlaşılmaktadır:
Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler,
onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı. Onların erzak
yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Bana babanızdan olan kardeşinizi
getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin
en hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmeyecek olursanız, artık benim
katımda sizin için bir ölçek (erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın."
(Yusuf Suresi, 58-60)

Hz. Yusuf'un tedbirli
yönetimi sayesinde, kıtlık döneminde sermaye
karşılığı erzak dağıtımı yapılmıştır. İnsanlar
ticaret yapmak için akın akın Mısır'a gelmişlerdir.
Üstteki tabloda ve yandaki eski Mısır çizimlerinde
bu ticaret tasvir edilir.
|
|
|
Ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Yusuf ayrıca adaletli
bir insan olduğunu da belirterek onları istedikleri konusunda şevklendirmiştir.
Ve bu planında oldukça başarılı olmuştur. Eğer kardeşlerini getirmezlerse
kendileriyle ticaret yapmayacağını ve görüşmeyeceğini de belirterek
onlarda sıkıntıya düşebilecekleri endişesini uyandırmıştır.
Nitekim Hz. Yusuf'un konuşmasının etkisi kardeşleri
üzerinde hemen görülmüştür. Sahip olduğu güç ve ihtişamdan dolayı
onun dediğini yapabileceğine inanmışlar ve kardeşlerini getirme
konusunda ellerinden geleni yapmaya karar vermişlerdir:
Dediler ki: "Onu babasından istemeye
çalışacağız ve herhalde biz bunu yapabileceğiz." (Yusuf Suresi,
61)
Görüldüğü gibi Hz. Yusuf'un bu taktiği
son derece akılcıdır. Çünkü eğer onlara bu şekilde maddi bir menfaat
sunulmamış, birtakım şartlar koşulmamış olsaydı gevşek davranabilir
ve kardeşlerini getirmeyebilirlerdi. Ama Hz. Yusuf işi onların iradesine
bırakmayacak şekilde, karşı koyamayacakları kusursuz bir plan hazırlamıştır.
Bütün bu akılcı tedbirlerin yanı sıra Hz. Yusuf
işi sağlamlaştıracak bir tedbir daha almıştır. Kardeşleri Mısır'dan
ayrılmadan önce onlardan erzak karşılığı aldığı parayı yani onların
sermayelerini gizlice yüklerinin içine koydurmuştur. Böylece hem
erzaklarını hem de erzakları için ödedikleri parayı vererek onlara
büyük bir maddi menfaat daha sağlamıştır. Bu olay Yusuf Suresi'nde
şöyle anlatılır:
Yardımcılarına dedi ki: "Sermayelerini
yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun
farkına varırlar da belki geri dönerler." (Yusuf Suresi, 62)
Bu arka arkaya alınan tedbirlerden müminlerin çıkarması
gereken bir hikmet de; vicdanına güvenilmeyen, zayıf imanlı ve zayıf
ahlaklı insanlarla bir anlaşma yapıldığında, onların anlaşmayı bozma
ihtimallerine karşı, istenileni yapmalarını sağlayacak her türlü
önlemin alınmasıdır. Olayların gelişimini karşı tarafın, yani zayıf
imanlı olanların insiyatifine bırakmamak bir mümin alametidir.
Hz. Yusuf'un Kardeşlerinin
Babalarından İstekte Bulunmaları
Bilindiği gibi cahiliye insanlarının önemli bir
özelliği maddiyattan çok hoşlanmaları ve kendilerine menfaat sağlayacak
herkesin ve herşeyin önünde boyun eğmeleridir. Nitekim Yusuf Peygamberin
kardeşleri de kendilerine sunulan maddi olanakları ellerinden kaçırmayı
göze alamamışlardır. Mısır'dan ayrılmalarının ardından hemen babalarının
yanına dönmüş ve ondan mutlaka koruyacaklarına dair söz vererek
küçük kardeşlerini istemişlerdir:
Böylelikle babalarına döndükleri zaman,
dediler ki: "Ey babamız, ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi
bizimle gönder de erzağı alalım. Onu mutlaka koruyacağız." (Yusuf
Suresi, 63)
Ancak babaları onlara güvenmemektedir:
Dedi ki: "Daha önce kardeşi konusunda
size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir
miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir."
(Yusuf Suresi, 64)
Dikkat edilecek olursa gerek Hz. Yakup gerekse
Hz. Yusuf genelde konuşmalarının ardından hep Allah'ı anmakta ve
O'nu yüceltmektedirler. Bu, müminlerin her olay karşısında, her
an Allah'ı hatırlamaları ve O'nu asla unutmamaları gerektiğine örnektir.
Ama Hz. Yusuf'un kardeşleri maddi çıkar elde etme
konusunda büyük bir hırsa sahiptirler. Bu nedenle, babalarını razı
edebilmek için büyük çaba harcarlar:
Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin
kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey
babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş;
(bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve
bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir."
(Yusuf Suresi, 65)
Hz. Yakub diğer oğullarına güvenmediği için onlardan
kardeşlerini geri getireceklerine dair kesin bir söz istemiştir:
"Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması
dışında, onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah
adına kesin bir söz verinceye kadar, onu sizinle asla gönderemem."
dedi. Böylelikle ona kesin bir söz verince dedi ki: "Allah, söylediklerimize
vekildir." (Yusuf Suresi, 66)
Hz. Yakub'un, Allah'ın bu ahde şahit olduğunu hatırlatması,
arkasından Allah'ı vekil kıldığını söylemesi önemli hikmetlerdir.
Bu, imanı zayıf olan insanları hayra yönlendirmek için, onlardan
Allah adına ahit almanın etkili bir yöntem olduğunu bize göstermektedir.
Zira karşısındaki kişilerin bir parça dahi olsa Allah korkuları
varsa, bunu düşünüp dürüst davranacaklardır.
Yakup Peygamber çocuklarından kesin bir söz aldıktan
sonra onlara tedbirli davranmalarını ve Mısır'a ayrı ayrı kapılardan
girmelerini hatırlatır:
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir
kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan
hiçbir şeyi sağlayamam. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül
ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler."
(Yusuf Suresi, 67)
Hz. Yakub'un oğullarına verdiği bu nasihat son
derece önemlidir. Bu ayetlerde müminlerin her an her yerde tedbirli
hareket etmeleri ve olası tehlikeleri hesap ederek, önlem almaları
gerektiğine dikkat çekilmektedir.

Hz. Yusuf'u kuyuya atan kardeşleri,
erzak almak niyetiyle yıllar sonra Hz. Yusuf'un huzuruna
çıkmışlardır. Yanda, bu anı canlandıran bir tablo.
|
Ancak aynı zamanda da Yakup Peygamber her zaman olduğu gibi bu sözünün
arkasından yine herşeyin özünü hatırlatmıştır. Hükmü verenin Allah
olduğunu, Allah bir şeyi dilemişse bunu engellemenin mümkün olmadığını
ve Allah'a tevekkül etmek gerektiğini söylemiştir. Bunlar çok değerli
hatırlatmalardır. Burada tam manasıyla Müslümanların yaşaması gereken
gerçek tevekkül anlayışı görülmektedir. Halk arasında yanlış bir
kader ve tevekkül anlayışı vardır. Bazıları olayların kendi aldıkları
tedbirlerle oluştuğunu, herşeyi sebeplerle halledebileceklerini
düşünürler. Bazıları da "zaten herşeyin ne olacağı belli, bizim
bir şey yapmamıza gerek yok" mantığıyla yanlış bir tevekkül anlayışına
sahiptirler. Oysa her iki tarafın düşüncesi de hatalıdır. İnsan,
karşılaştığı olaylarda her türlü tedbiri almak, her türlü sebebe
sarılmak ama sonucunun da Allah'ın takdiri olduğunu unutmamakla
yükümlüdür. Tedbir elbette hiç bir olayı etkileyemez, ancak bir
ibadet kastıyla titizlikle alınması ve uygulanması gerekir.
Hz. Yakup bu sırra vakıf olan kamil bir mümindir.
Her konuşmasında Allah'ı hatırlatması, olayın batınını düşünmesi
onun takvasının alametidir. Allah Hz. Yakub'un ilim sahibi bir kul
olduğunu ayette şöyle bildirmiştir:
Babalarının kendilerine emrettiği
yerden (Mısır'a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub'un nefsindeki dileği
açığa çıkarması dışında- onlara Allah'tan gelecek olan hiçbir şeyi
(gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için
bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi,
68)
Hz.Yusuf'un Küçük Kardeşiyle
Karşılaşması
Hz. Yusuf'un kardeşleri, yanlarında Hz. Yusuf'un
küçük kardeşi de olduğu halde Mısır'a gelmişler ve bir kez daha
Yusuf Peygamberin makamına çıkmışlardır. Burada ise Hz. Yusuf, küçük
kardeşini diğerlerinden ayırmış ve ona gerçek kimliğini açıklamıştır:
Yusuf'un yanına girdikleri zaman,
o, kardeşini bağrına bastı; "Ben" dedi. "Senin gerçekten kardeşinim.
Artık onların yaptıklarına üzülme." (Yusuf Suresi, 69)
Hz. Yusuf'un ifadesinden anlaşılmaktadır ki, kardeşleri
ona sıkıntı ve üzüntü verecek şeyler yapmaktadırlar. Bu, onların
dinden uzak karakterlerinin bir başka göstergesidir.
Yusuf Peygamber kardeşi ile buluştuktan sonra yine
son derece akılcı taktiklerle onu yanında alıkoymuştur. Böylece
küçük kardeşini diğerlerinin sebep olduğu sıkıntıdan kurtarmıştır.
Kuran'da Hz. Yusuf'un izlediği bu akılcı yöntem şöyle anlatılır:
Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca
da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle)
seslendi: "Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız." Onlara doğru
yönelerek: "Neyi kaybettiniz?" dediler. Dediler ki: "Hükümdarın
su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak)
bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim." "Allah adına, hayret"
dediler. "Siz de bilmişsiniz ki, biz (bu) yere bozgunculuk çıkarmak
amacıyla gelmedik ve biz hırsız değiliz." "Öyleyse" dediler. "Eğer
yalan söylüyorsanız (bunun) cezası nedir?" Dediler ki: "Bunun cezası,
(su tası) yükünde bulunanın kendisidir. İşte Biz zulmedenleri böyle
cezalandırırız." Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların
kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı.
İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın
dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı.
Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.
Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf
Suresi, 70-76)
Hz. Yusuf Mısır'ın kurallarına göre kardeşini yanında
alıkoyamazdı. Fakat yaptığı plan sayesinde bunu başarmıştır. Plana
göre önce kardeşinin yüküne su tasını saklamış, sonra adamlarından
biri onları suçlu psikolojisine sokacak ve eziklik hissetmelerini
sağlayacak bir üslupla onlara seslenmiştir. Hemen arkasından tasın
hükümdara ait olduğu ve onu bulan kişiye bir deve yükü ödül verileceği
açıklanmıştır. Böylece bunun büyük bir olay olduğu hissi uyandırılmış
ve bunun bir taktik olduğunu anlamalarını engelleyecek bir önlem
daha alınmıştır.
Daha sonra, tas kendilerinde bulunduğu takdirde
bunun yasalara göre hükmünün ne olacağını onlara sormuş ve kendilerine
ikrar ettirmiştir. Yasalara göre tas kimin çantasında bulunursa
o kişi alıkonacaktır. Ancak bunun planlı olduğunun anlaşılmaması
için, ilk olarak küçük kardeşinin eşyalarına bakmamış, diğerlerininkini
aramaya başlamıştır.

Hükümdarın kaybolan su kabının,
Hz. Yusuf'un kardeşinin yükünün içinde bulunmasını resmeden
tablolar.
|
Tasın kardeşlerinin yükünden çıkması üzerine diğer kardeşleri hemen
durumu kabullenmişler, küçük kardeşlerini hırsızlıkla suçlamışlar
ve dahası geçmişteki bir iftiralarını tekrarlayarak Hz. Yusuf'u
da itham altında bırakmak istemişlerdir:
Dediler ki: "Şayet çalmış bulunuyorsa,
bundan önce onun kardeşi de çalmıştı"... (Yusuf Suresi, 77)
Oysa kardeşlerinin hırsızlık yapmayacağını, dürüst
bir insan olduğunu çok iyi bilmektedirler. Kuran ahlakına göre müminler
birbirlerine karşı hüsnü zanlı olurlar. Ve birbirlerini iftiralara
karşı korurlar. Hz. Yusuf'un kardeşlerinin, masum olan küçük kardeşlerini
korumamaları ve bir de Hz. Yusuf'a iftira atmaları, sahtekar ve
iki yüzlü karakterlerinin bir göstergesidir.
Hz. Yusuf ise bu durum karşısında son derece sabırlı
davranmıştır:
Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu
ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): "Siz daha kötü bir konumdasınız"
dedi. "Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir." (Yusuf
Suresi, 77)
Hz. Yusuf'un buradaki tavrı, hem tevekkül hem de
akılcılık açısından örnektir. Cahiliyede insanlar kendileri aleyhinde
en ufak bir söz duyduklarında sinirlenir, köpürür ve duygusal tepkiler
verirler. Oysa Hz. Yusuf, düşüncelerini ayetteki ifadeyle "saklı
tutmuş", yani hiç bir şekilde dışardaki insanlara sezdirmemiştir.
Olayın devamı ayetlerde şöyle anlatılmaktadır:
Dediler ki: "Ey Vezir, gerçek şu ki,
bunun yaşlı (ve) büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini
alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz." Dedi
ki: "Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan
Allah'a sığınırız. Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz."
Ondan umutlarını kestikleri zaman, (durumu) kendi aralarında görüşmek
üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki: "Babanızın
size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf
konusunda yaptığımız aşırılığı (işlediğimiz suçu) bilmiyor musunuz?
Artık (bundan böyle) ben, ya babam bana izin verinceye veya Allah
bana ilişkin hüküm verinceye kadar (bu) yerden kesin olarak ayrılamam.
O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (Yusuf Suresi, 78-80)
Burada, Hz. Yusuf'un zalim kardeşlerinin içinden
birinin, diğerlerine göre daha vicdanlı olduğu görülmektedir. Nitekim
benzer bir durum, Hz. Yusuf'un kuyuya atılması sırasında da yaşanmış
ve kardeşlerinin çoğu onu öldürmek isterken içlerinden biri, "eğer
(mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun
derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın" demiştir.
(Yusuf Suresi, 10) Belki bu iki kişi birbirinin aynı da olabilir.
(En doğrusunu Allah bilir) Burada karşılaştığımız yapı, ilginç bir
insan karakteridir: Etrafında işlenen günahların yanlış olduğunu
vicdanıyla anlayan, ancak bunlara yeterince karşı çıkamayan, sadece
zayıf bir muhalefet gösterebilen bir karakter. Bu, her ne kadar
zalim ve vicdansız insanlarla kıyaslandığında daha olumlu bir model
olsa da, gerçek mümin karakteriyle kıyaslandığında çok eksik ve
yetersiz kalmaktadır.
Mümin karakteri, Allah'ın dinine muhalif bir tavır
gördüğünde, bir zalimlik ve vicdanlıkla karşılaştığında, buna hemen
ve etkili şekilde müdahale etmeyi gerektirir. Mümin asla aciz kalmaz,
etrafındaki zalimlerin çoğunluğundan etkilenip, "grup psikolojisi"
içine girip, haktan taviz vermez. Etrafındaki herkes sapsa da, o
Allah'ın yolundan ayrılmaz.
Hz. Yusuf'un kardeşlerinin kendi aralarındaki konuşması,
kıssanın devamında şöyle anlatılmaktadır:
"Dönün babanıza ve deyin ki: '-Ey
babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden
başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz. İçinde
(yaşamakta) olduğumuz şehre sor, hem kendisinde geldiğimiz kervana
da. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz." (Şehre dönüp durumu babalarına
aktarınca o:) "Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir
işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur
ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir.
Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisidir." (Yusuf
Suresi, 81-83)

Hz. Yusuf'un yaşamı ile ilgili bir
filmde, hükümdarın su tasının kardeşinin yükünden çıktığı
an böyle gösterilmektedir.
Hz. Yusuf normal şartlarda kardeşini yanında alıkoyamazdı,
fakat yaptığı akıllıca plan sayesinde bunu başarmıştır.
|
Dikkat edilirse, Hz. Yusuf'un kardeşleri gerçekten de küçük kardeşlerinin
hırsızlık ettiğine inanmışlardır. Oysa daha önce de bahsedildiği
gibi böyle düşünmeleri çok hatalıdır. Bir müminin böyle bir şeyi
asla ve kesinlikle yapmayacağını bilmeleri, hüsnü zan etmeleri ve
bir yanlışlık olduğunu düşünmeleri gerekirdi. Nitekim Yakup Peygamber
tam bu şekilde bir mümin tavrı koymuştur. Oğlunun hırsızlık ettiğine
ihtimal dahi vermemiştir çünkü onun mümin olduğunu, Allah'tan korktuğunu
bilmektedir. Bunun yanı sıra diğer oğullarının da dinden uzak bir
ahlak gösterdiklerini bildiği için onlara güvenmemekte, yine bunun
da onların yaptıkları nefsani bir iş olduğunu yani onların bir düzeni
olduğunu düşünmektedir. Yakup Peygamberin buradaki tevekküllü tavrı
da yine örnek bir mümin ahlakıdır. Oğlunun başına gelenlerle ilgili
bir yanlışlık olduğunu, ortada bir düzen olduğunu düşünmesine rağmen
hemen Allah'a dönüp yönelmiş ve sabırla Allah'tan yardım istemiştir.
Hatta kendisine düşenin "güzel bir sabır" olduğunu yine belirtmiştir.
Yakup Peygamber umudunu asla kaybetmemiştir. Hatta Allah'ın yakın
bir gelecekte Hz. Yusuf'u da kardeşini de kendisine kavuşturacağını
ummuştur.
Ayrıca, her olayda bir hayır olduğuna iman etmek
müminlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Kardeşlerinin, küçük
kardeşinin tası çaldığına inanmalarında da hayır vardır. Böylelikle
küçük kardeşlerini Mısır'da bırakmaya kolayca ikna olmuşlar, Hz.
Yusuf'a zorluk çıkarmamışlardır.
Yakup Peygamber ise, bu sırrı, yani herşeyin Allah
tarafından yaratıldığını ve müminler için hayırlı olduğunu bilmektedir.
Nitekim ayetlerde en dikkat çeken yönü, olayları maddi sebeplere
bağlamaması, yüzeysel bir sebep-sonuç mantığında düşünmemesi ve
herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu kesin olarak bilmesidir.
Bu örnek de bize göstermektedir ki, müminler her ne olursa olsun,
şartlar ne kadar imkansız gibi gözükürse gözüksün Allah'tan ümitlerini
asla kesmemelidirler. Her zaman umut dolu olarak, Allah'tan yardım
dilemelidirler.
Ancak Hz. Yakub'un ilginç bir durumu vardır. Karşılaştığı
olayların hepsinin Allah tarafından yaratıldığını bilmesine rağmen,
Hz. Yusuf ve kardeşi konusunda üzülmekten geri duramamaktadır. Bu
da onun bir imtihanıdır. Öyle ki, ayetlerde bildirildiğine göre,
Hz. Yusuf'a olan kahrından dolayı gözleri ağarır, yani kör olur.
Oğulları ise üzüntüsünden dolayı hasta olabileceğini ya da "helake
uğrayabileceğini" söyleyerek kendisini uyarırlar:
Ve onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: "Ey
Yusuf'a karşı (artan dayanılmaz) kahrım" dedi ve gözleri üzüntüsünden
(ağardıkça) ağardı. Ki yutkundukça yutkunuyordu. "Allah adına, hayret"
dediler. "Hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından)
hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın." Dedi ki:
"Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum.
Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum."
(Yusuf Suresi, 84-86)

Yaptıklarından pişmanlık duyan Hz.
Yusuf'un kardeşlerini tasvir eden bir Hıristiyan tablosu.
|
Bu ayette de üzüntünün ciddi hastalıklara sebep
olabileceğine de işaret edilmektedir. Nitekim Allah, Kuran'ın pek
çok ayetinde "üzülmeyin", "hüzne kapılmayın" demektedir. Bu hükme
uyulmadığında, negatif etkileri hemen görülür. Üzüntünün psikolojik
etkileri dışında, fiziksel olarak da çok olumsuz etkileri vardır.
Göz altlarının morarması, yüzün gergin bir hal alması, saçların
beyazlaması, vücudun çökmesi gibi...
Kıssanın devamında, Hz. Yakup, oğullarının gidip,
Hz. Yusuf ve kardeşi hakkında haber getirmelerini istemiştir:
"Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden
(duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah'ın rahmetinden
umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden
umut kesmez." (Yusuf Suresi, 87)
Burada dikkat çeken nokta Hz. Yakub'un Hz. Yusuf'un
hala yaşadığına emin olmasıdır. Bu eminliğinin bir nedeni Allah'ın
kendisine vermiş olduğu özel bir ilim olabilir. Kuran'da bildirildiği
gibi Allah peygamberlerine ve bazı elçilerine bu şekilde sezgi kuvvetliliği,
ileri görüşlülük, teşhis kabiliyeti ve hikmet gibi ilimler verebilmektedir.
Bu nedenle kendisine ilim verilen bu kişilere tabi olmak, onlara
güvenmek ve uymak gerekir.
Ayette vurgulanan bir diğer gerçek ise, müminlerin
her şartta ümitvar olmaları gerektiğidir. Hz. Yakub, Hz. Yusuf ve
kardeşini bulacaklarına dair umudunu hiç yitirmemiş ve oğullarına
Allah'ın rahmetinden umut kesmemelerini öğütlemiştir. Allah'ın rahmetinden
umut kesmek, müslümanlara değil, kafirlere ait bir ruh halidir.
Kardeşlerinin Hz. Yusuf'u Tanımaları
Hz. Yakup'un oğullarının Hz. Yusuf ile tekrar karşılaşmaları
ayette şöyle açıklanır:
Böylece onun (Yusuf'un) huzuruna girdikleri
zaman, dediler ki: "Ey Vezir, bize ve ailemize şiddetli bir darlık
dokundu; önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize artık (yine)
ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz
Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir." (Yusuf Suresi,
88)
Yukarıdaki ayetin sonunda Hz. Yusuf'un kardeşlerinin
kullandıkları üslup dikkat çekicidir. Hz. Yusuf'tan kendilerine
bağışta bulunmasını istedikten sonra Allah'ı anmakta ve Allah'ın
bu şekilde bağışta bulunanlara karşılığını vereceğini hatırlatmaktadırlar.
Bu, onların münafıkça tavırlarının bir göstergesidir. Zira dine
ve Allah'ın rızasına aykırı bir yaşam sürmelerine, yaptıkları fiillerde
Allah'ı unutmalarına rağmen çıkarları söz konusu olduğunda Allah'ı
anmaktadırlar. Gerçekten Allah'ın infakta bulunanları sevdiği Kuran'da
da bildirilen bir gerçektir ve bunda şüphe yoktur. Ne var ki onlar
Allah'ın rızasını göz ardı eden insanlar olmalarına karşın yalnızca
çıkarları söz konusu olduğunda Allah'ın adını anmakta ve karşılarındaki
insanı bu şekilde etkileyebileceklerini düşünmektedirler.
Bir sonraki ayette kardeşlerinin bu yardım taleplerine
karşın Hz. Yusuf onların dedikleriyle hiç ilgilenmeden kendi kimliğini
ima etmiştir. Böylece kendisinin kim olduğunu anlamalarını sağlamıştır:
(Yusuf) Dedi ki: "Sizler, cahiller
iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" "Sen
gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?" dediler. "Ben Yusuf'um"
dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufda bulundu.
Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte
bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz." Dediler ki: "Allah adına,
hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve
biz de gerçekten hataya düşenler idik." (Yusuf Suresi, 89-91)
Ayetteki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, Hz.
Yusuf'un kardeşleri, o anda geçmişte Hz. Yusuf'a karşı yaptıklarının
bir nevi muhasebesini yapıp, pişman olduklarını ve hata ettiklerini
ikrar etmişlerdir. Allah'ın Hz. Yusuf'u seçtiğini ve onlara karşı
da onu tercih ettiğini kabul etmişlerdir. Burada önemli bir gerçek
vurgulanmaktadır: Tercih etmek, seçmek Allah'a ait bir iştir. Bu
gerçek Kuran'da "Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara
ait değildir..." (Kasas Suresi, 68) ayetiyle de bildirilmektedir.
Hz. Yusuf ise, kardeşlerine şu cevabı vermiştir:
Dedi ki: "Bugün size karşı sorgulama,
kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir."
(Yusuf Suresi, 92)
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığı üzere Hz. Yusuf,
istese onlara ceza verebilecek veya kötü muamele yapabilecek konumda
olmasına rağmen, kardeşlerini herhangi bir sorgulamaya tabi tutmamış
ve onları kınamadığını söylemiştir. Hatta kardeşleri için Allah'tan
bağışlama dilemiş, onlara Allah'ın merhametlilerin en merhametlisi
olduğunu hatırlatmıştır.
Hz. Yusuf'un bu tavrı, tüm müminler için çok önemli
bir örnektir. Cahiliye insanları bu tip durumlarda kindar davranarak,
öç alma mantığı içinde hareket ederler. Müminler ise Hz. Yusuf'un
ahlakında görüldüğü gibi kişisel haklar peşinde koşmaz, Allah'ı
razı edecek tavrın bağışlayan ve affeden bir davranış olduğunu bilirler.
"Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü)
emret ve cahillerden yüz çevir." (Araf Suresi, 199) ayetine
uygun olarak, kötülükleri affeder ve kötülüğe iyilikle karşılık
vererek üstün bir ahlak gösterirler.
Hz. Yakub'un Sahip Olduğu İlim
Hz Yusuf bu konuşmaların üzerine kardeşlerine gömleğini
verir bunu babalarına götürmelerini söyler:
"Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzüne
sürün. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin."
Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki:
"Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda
tüter) buluyorum." "Allah adına, hayret" dediler. "Sen hala geçmişteki
yanlışlığındasın." (Yusuf Suresi, 93-95)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi ailesi, Hz.
Yakub'un oğluna olan hasretinden dolayı yanlış bir tavır içinde
olduğunu zanneder. Onların bu düşüncesinin hatırlattığı hikmetli
bir ders vardır: Olayları sadece zahirine yani dış görünüşüne ve
sebeplere göre değerlendirmek her zaman doğru olmayabilir. Çünkü
Allah Kuran'da kimi zaman özel olarak verilen ilimle yapılan hareketlerden
söz etmiştir. Örneğin Hz. Musa ile ilim sahibi bir zatın yaşadıklarının
anlatıldığı kıssada bu konudan detaylı olarak söz edilmekte ve örnekleri
de verilmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hz. Musa,
Şubat 2001) Allah Hz. Yakub'un da ilim sahibi bir kul olduğunu zaten
bildirmiştir. Sahip olduğu bu ilim dolayısıyla gösterdiği tavrı,
ailesi anlayamamış, zahir bir bakış açısıyla yaklaşarak onun yanlışlık
içinde olduğunu zannetmişlerdir.
Nitekim Hz. Yakup, gömleği aldıktan sonra Allah'ın
kendisine verdiği ilmi ailesine hatırlatmıştır:
Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun
yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub)
Dedi ki: "Ben, size bilmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum
demedim mi?" (Yusuf Suresi, 96)
Görüldüğü gibi Hz. Yusuf'un önceden söyledikleri
çıkmıştır; gömleği babasının yüzüne sürdüklerinde babasının rahatsızlığı
ortadan kalkmış, gözü görmeye başlamıştır. Babası böylece sağlığına
kavuşmuştur. Ayrıca Hz. Yakup'un söyledikleri de çıkmıştır. Hz.
Yusuf'u göreceğini önceden hissetmiştir ve görmüştür. Bu, kuşkusuz
her ikisinin de ilim sahibi kullar olduklarının bir göstergesidir.
|