HAZRETİ
YUSUF
Hz Yusuf'un Yeni Yaşamı
Hz. Yusuf'un Kuyu'dan Kurtuluşu
Hz. Yusuf'un kuyudan nasıl kurtulduğu şu ayetle bildirilir:
Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su
almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Hey müjde... Bu
bir çocuk." dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal'
olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi. (Yusuf
Suresi, 19)
Hz. Yusuf'un kuyuya atıldığı an da, kuyudan kurtulduğu an da, aslında
hep kaderinde belirlenen olaylar yaşanmaktadır. Hiçbir şey kaderde
belirlenenin dışında gelişmez. Bu nedenle Hz. Yusuf kuyuya atıldıktan
sonra oraya hangi kafilenin geleceği, kafilenin gideceği yer, kafiledekilerin
nasıl insanlar oldukları Hz. Yusuf daha doğmadan çok önce Allah
katında belirlidir. Bu önemli gerçeğin farkında olan müminler bu
nedenle başlarına gelen olaylar karşısında çok tevekküllüdürler.
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığına göre, Hz. Yusuf'u kuyuda bulan
ve onu kurtaran kafile onu satabileceklerini düşünüp, bir ticaret
konusu olarak görmüşlerdir. Zira o dönemde Mısır ve civarında kölelik
sistemi geçerlidir. İnsanlar köle ticareti yapmakta, özellikle de
çocukları alıp satmaktadırlar. Kafiledekilerin Hz. Yusuf'u bulduklarında
birbirlerine müjde vermelerinin sebebi de budur. Bu nedenle Hz.
Yusuf hakkında da ticari gayeler düşünmeleri doğaldır. Ayetin devamında
onu pek önemsemedikleri ve ucuz fiyata sattıkları bildirilmektedir:
Onu ucuz bir
fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.
(Yusuf Suresi, 20) |
Aslında böyle olması da çok hikmetlidir. Çünkü şayet onu önemsemiş
olsalar, onun seçkin bir insan olduğunu, peygamber olduğunu bilseler
belki de ona kötülük yapmak, zarar vermek isterlerdi. Veya bunu
öğrenecek olan diğer inkarcılar Hz. Yusuf'a kötülük yapabilirlerdi.
Hz. Yusuf'u önemsemeyerek bir köle gibi satmaları, ondan maddi menfaat
beklemeleri, onun için çok hayırlı olmuştur.

Resimlerde Mısır'a doğru yol alan
yolcu kafileleri görülmektedir. Haritada ise o dönemde yolcu
kafilelerinin güzergahı belirtilmiştir.
|
Hz. Yusuf kıssasındaki bu hikmet, inkarcıların geleneksel bir tutumu
olan müminleri küçümsemelerinin, onları kendilerince önemsiz ve
etkisiz insanlar gibi görmelerinin de, aslında müminler için büyük
hayırlara vesile olduğuna bir işarettir.
Burada dikkat çeken bir nokta daha vardır. Bilindiği gibi Yusuf
Peygamber olağanüstü güzelliğiyle tanıtılan bir peygamberdir. Fakat
görüldüğü gibi köle tacirlerinin eline düştüğünde bu güzelliği henüz
dikkat çekmemiştir. Onun ne kadar kıymetli bir insan olduğunu da
anlayamamışlardır. Onu bulanlar yalnızca "bir çocuk" diye nitelendirmişlerdir.
Demek ki o dönemde Allah bir hikmet ve hayır üzere onun güzelliğini
saklamıştır. Bu, Allah'ın ona bir başka yardımı, onun üzerindeki
bir başka korumasıdır.
Köle tacirleri tarafından bulunan Yusuf Peygamber Kuran'da bildirildiğine
göre Mısırlı bir kişiye satılmıştır. Bu durum, ayette şöyle bildirilir:
Onu satın alan bir Mısır'lı (aziz,) karısına: "Onun
yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur
ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde
(Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi)
öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.
(Yusuf Suresi, 21)
Allah, Hz. Yusuf'u kendisini satın alan
Mısırlı'nın vesilesiyle koruma altına alarak, onun güzel bir şekilde
bakılmasını ve büyütülmesini sağlamıştır. Onu Mısır'da yerleştirmiştir.
Onu satın alan kişi Hz. Yusuf'u eşine emanet ederken onun hakkında
şefkatli ve merhametli bir üslup kullanmış, ona iyi bakması yönünde
tembihte bulunmuştur. Hatta kendileri için Hz. Yusuf'tan bir yarar
dahi ummuş ve onu evlat edinmeyi dahi düşünmüştür. Aslında bu da
Allah'ın Yusuf Peygambere yardım ve desteğinin, şefkat ve merhametinin
bir delilidir. Kuyuya atıldığında pek çok tehlike ile yüz yüze iken,
Allah onu kurtarmış ve rahat edeceği, iyi bir yerde barındırmış,
Mısır'da yerleşik kılmıştır. Tüm bunlar Allah'ın onun üzerindeki
nimetleridir.
Ayrıca Allah Hz. Yusuf'a katından bir ilim vererek, ona sözlerin
yorumunu öğretmiştir. Şüphesiz ki bu, Allah'ın dilediği kullarına
nimet olarak verdiği çok büyük bir yetenek ve aynı zamanda lütuftur.
Bir ayette Allah bu konuyla ilgili olarak şunları bildirir:
 
Üstte, Yusuf Peygamber zamanına ait
bir Mısır köle pazarının günümüze ulaşan kalıntıları. Yanda
ise, Hz. Yusuf ile ilgili bir filmde canlandırılan köle pazarı.
|
"Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine
hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir..." (Bakara Suresi,
269)
Erginlik Çağına Geldiğinde İftiraya Uğraması
Hz. Yusuf böylece Mısırlı Aziz'in yanında yaşamaya başlar. Allah
ona sözlerin yorumunu öğretmenin yanı sıra erginlik çağına eriştiğinde
hüküm ve ilim de verir. Ayette geçen hükümden kasıt, hakim olma,
Allah'ın kitabına uygun ve adaletli karar verebilme özelliğidir.
İlim ise, kitabın bilgisi ya da öz bilgi diyebileceğimiz herşeyin
içyüzünün farkında olma bilgisi olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Bu, Allah'ın Yusuf Peygamberi seçmesinin ve onu ahlakı nedeniyle
nimetlendirmesinin göstergesidir. Bu gerçek Kuran'da şöyle anlatılır:

Yusuf Peygamberden Kuran'daki ifadeyle
"murad almak" isteyen Mısırlı yöneticinin karısını
gösteren bir tasvir.
|
Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim
verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf
Suresi, 22)
Ancak Hz. Yusuf erginlik çağına geldiğinde evinde kalmakta olduğu
kadın, yani Aziz'in karısı, Hz. Yusuf'tan ayetin ifadesiyle "murad
almak" istemiştir. Bunun için her türlü ortamı hazırlamış, kapıları
sıkıca kapatmış ve Hz. Yusuf'a gayri meşru bir teklifte bulunmuştur.
Hz. Yusuf'un burada verdiği karşılık iffetli bir müminin örnek tavrıdır.
Öncelikle, ayette haber verildiği gibi kendisi de kadını arzulamış
olmasına rağmen, böyle haram bir fiil işlemekten Allah'a sığınmış,
Allah'ın rızasına aykırı olan böyle çirkin bir harekete kesinlikle
yanaşmamıştır. Ardından yine vefalı ve güzel bir davranış göstermiş,
kadına Aziz'i hatırlatmış, onun kendisine iyi baktığını, hoşnut
kıldığını söylemiştir. Böylece Aziz'e bu şekilde bir vefasızlık
yapamayacağını da belirtmiştir. Hemen ardından zalimlerin kurtuluşa
eremeyeceğini söyleyerek bunun zalimce bir davranış olacağını belirtmiştir.
Bütün bunlar ayetlerde şu şekilde anlatılır:
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak
istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir,
gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim
efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa
ermez." Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan)
kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.
Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil
gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı. (Yusuf Suresi, 23-24)
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığı gibi, Hz. Yusuf zinanın Allah katında
haram kılındığını bilmektedir. Bu nedenle harama yaklaşmamış ve
kadından kaçmaya çalışmıştır. Allah'ın Hz. Yusuf için kullandığı
"o da onu arzulamıştı" ifadesi, bizlere imtihanın önemli bir sırrını
öğretmektedir: Bir müminin nefsinin, dinen haram olan şeylere karşı
istek duyması mümkündür. Önemli olan, müminin bu isteğe boyun eğmemesi
ve Allah'ın sınırlarını aşmamak için irade göstermesidir. Eğer nefsin
istekleri olmasaydı, o zaman imtihan da olmazdı.

Bu tabloda gayri meşru bir teklifte
bulunan kadına karşı Hz. Yusuf'un iffetli davranışı tasvir
edilmiştir. Kadın, Yusuf Peygamberin gömleğini arkadan çekip
yırtmaktadır.
|
Olayların devamı ayette şöyle anlatılır:
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle
karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana
atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?" (Yusuf
Suresi, 25)
Bu olayın ardından, Yusuf Peygamberin her türlü iffetli, zinadan
sakınan tavrına rağmen kadın kızgınlığı nedeniyle Hz. Yusuf'a iftira
atmıştır. Vezir olan kocasına Yusuf Peygamberin kendisine kötü niyetle
yaklaştığını söylemiş, dahası suçsuz yere zindana atılması ya da
acı bir azapla azaplandırılması gibi iki seçenek öne sürerek onun
cezalandırılmasını istemiştir. Bu durum, kadının Allah korkusundan
yoksun ve zalim bir karaktere sahip olduğunu açık göstergesidir.
Zaten Hz. Yusuf'a böylesine ahlaksızca bir teklifte bulunmuş olması
bunun en önemli göstergesidir. Ancak iftira atıp, onun haksız yere
cezalandırılmasını istemesi de zalimliğinin bir başka kanıtı olmaktadır.
Hz. Yusuf ise şöyle karşılık vermiştir:
(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak
istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun
gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir,
kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan
çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi
doğruyu söyleyenlerdendir." (Yusuf Suresi, 26-27)
Bu durumda kadının Hz. Yusuf'un gömleğini arkadan yırtmış olması
aslında Yusuf Peygamberin kapıya doğru kaçtığının, kadının ise onu
kovaladığının delili olmuştur. Ve ayette de bildirildiğine göre,
Hz. Yusuf'un haklılığı delillendirilmiştir:
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü
zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten
sizin düzeniniz büyüktür" dedi. "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen
de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan
oldun." (Yusuf Suresi, 28-29)
Aziz Hz. Yusuf'un haklı olduğunu vicdanen anlamış ve bunun karısının
bir düzeni olduğunu söylemiştir. Yukarıdaki ayetlerde aktarılan
konuşmaları Aziz'in, karısına göre daha vicdanlı olduğunun delilidir.
Fakat olay bu noktada kapanmamıştır. Kuran'da diğer gelişmeler şöyle
anlatılır:
Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in
karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki
sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde
görüyoruz." dedi. (Yusuf Suresi, 30)
Görüldüğü gibi, olay şehirde kadınlar arasında yayılmıştır. Ayette
kadınlara dikkat çekilmesi belki cahiliye ahlakını benimsemiş kadınların
dedikoducu ya da fitneci karakterine dikkat çekmek için olabilir.
(En doğrusunu Allah bilir)
Şehirde kadınlar bu olay üzerine kendi aralarında vezirin karısını
kınayarak konuşmuşlardır. Suçlu olanın Hz. Yusuf değil Aziz'in karısı
olduğunu anlamışlardır. Aziz'in karısı, halkın kendi hakkında olumsuz
konuşmalarından sıkıntı duymuştur. Nitekim Allah'ın rızasını göz
ardı eden, insanların rızasını kazanmayı amaçlayan kişiler, halkın
gözünde küçük duruma düşmekten, kendileri hakkında olumsuz bir imaj
oluşmasından çok çekinirler. Gizlice yaptıkları suçlarını insanların
bilmesi, Allah'tan korkmayan bu tip insanların en çok korktukları
olaylardandır. Aziz'in karısının içinde bulunduğu durum da böyledir.
Aziz'in karısı kendisi hakkında konuşulduğunu, dedikodusunun yapıldığını
anladığında bunu yapan kadınlara bir düzen hazırlamıştır. Buradaki
amaç kendisinin Hz. Yusuf'dan gayrımeşru bir ilişki istemekte sözde
haklı olduğunu kanıtlamaktır. Çünkü Yusuf Peygamber olağanüstü güzel
bir insandır. Nitekim diğer kadınlar Hz. Yusuf'un güzelliği karşısında
şaşkınlığa düşmüşlerdir:
(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir
davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin
eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a
da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte)
görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından)
ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir.
Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf Suresi, 31)
Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi, Hz. Yusuf'un güzelliği bu kadınlara
Allah'ı hatırlatmış ve onlar da bu olağanüstü güzellik karşısında
Allah'ı tesbih etmişlerdir. Onun güzelliğini insan üstü bir güzellik
olarak yorumlamışlar ve hatta melek olduğunu dahi iddia etmişlerdir.
Hatırlanacak olursa, Allah Hz. Yusuf'un küçüklüğünde onun çarpıcı
güzelliğini insanlardan gizlemiş, böylece Hz. Yusuf'u korumuştur.
Fakat zaman geçip de Hz. Yusuf erginlik çağına geldiğinde, güzelliği
çok dikkat çekmeye başlamıştır. Kuşkusuz bu ayrıntıların her birinde
önemli hikmetler gizlidir. Kıssanın devamında olayların şöyle geliştiği
haber verilir:
Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte
budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini)
korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,
mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."
(Yusuf Suresi, 32)
Görüldüğü gibi, kadın aslında kendisinin suçlu olduğunu, Hz. Yusuf'un
ise iffetini korumak istediğini açıkça itiraf etmiştir. Fakat kalabalık
bir insan grubunun gözü önünde aynı çirkin teklifini yinelemiş,
Hz.Yusuf'a bunu yapmasını emretmiş, diretmiş ve hatta sözüne uymadığı
takdirde Hz. Yusuf'u zindana atılmakla ve küçük düşürülmekle tehdit
etmiştir. Buradan kadının ne kadar zalim ve çirkin bir ahlak sahibi
olduğu da anlaşılmaktadır. Bu, elbette ki çok şaşılacak bir durumdur.
Kadın belki Mısır'daki konumuna, zenginliğine ve belki de Hz. Yusuf'un,
kendi kölesi olmasına güvenerek onu harama girmeye zorlamaktadır.
Bu son derece iffetsiz bir tekliftir ve Aziz'in karısı kimseden
çekinmeden, herkesin gözü önünde bu çirkin teklifini tekrarlamıştır.
Bu, gerek onun dinsizliğinin gerekse onu izleyen diğer kadınların
hak dini yaşama konusundaki gevşekliklerinin delilidir. Zira mümin
bir kadın harama kesinlikle girmeyeceği gibi hiçbir mümin kadın
da böyle bir ahlaksızlığa seyirci kalmaz. Üstelik kıssada anlatılan
bu kadınlar vezirin karısının tehditlerine de ses çıkarmamakta,
yaptığı çirkinliklere göz yummaktadırlar.
Kuran'da ayrıca Mısırlı Aziz'in de, dellileri gördüğü halde Hz.
Yusuf'un zindana atılmasına ses çıkarmadığı, karısının da aynı şekilde
yıllarca Hz. Yusuf'un zindanda kalmasına göz yumduğu haber verilmiştir.
Bu örnekten de anlaşıldığı gibi mümin olmayan kimseler her zaman
kendi yandaşlarının yanında olmakta, tuzak kurulurken seyredip,
sessiz kalabilmektedirler. Nitekim yukarıdaki ayette şehirdeki kadınların
da tuzağa ortak olup susmayı tercih ettikleri görülmektedir. Hatta
Aziz'in karısı itiraf etse de Hz. Yusuf'u savunmamışlar, hiçbir
suçu olmayan, çok güzel ahlaklı bir insanın hapse atılmasına seyirci
kalmışlardır.
Bu noktada dikkat çeken bir diğer husus ise Hz. Yusuf'un samimiyetidir.
Böyle bir ortam karşısında hemen Allah'a sığınmış ve çok samimi
bir şekilde Allah'a düşüncelerini açarak O'ndan yardım dilemiştir.
Hz. Yusuf'un üslubunda çok büyük bir samimiyet ve ihlas hakimdir:
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni
kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni
benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece)
cahillerden olurum." Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların
hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir,
bilendir. (Yusuf Suresi, 33-34)
Kıssanın bu bölümünde en dikkat çeken unsur da, kuşkusuz kadınların
düzen kurmaya yatkınlıklarıdır. Özellikle bu tarz konularda cahiliye
kadınlarına karşı müminlerin dikkatli olmaları gerektiği de bu kıssadan
alınacak dersler arasındadır. Zira haram-helal gibi bir duyarlılıkları
olmadığı ve Allah'ın sınırlarına karşı da kayıtsız oldukları için
çeşitli sebeplerden dolayı -kimi zaman kibirlerini tatmin etmek,
kimi zaman nefislerine boyun eğmek, kimi zaman müminlere zorluk
çıkarmak gibi sebeplerden ötürü- mümin erkeklere karşı bu tarz düzenler
kurabilirler. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, burada kast edilen
bütün kadınlar değil, Allah korkusu olmayan cahiliye kadınlarıdır.
Hz.Yusuf'un Haksız Yere Zindana Atılması
Önceki sayfalarda anlattığımız gibi, Aziz'in karısı şehirdeki kadınların
gözü önünde aslında Hz. Yusuf'tan murad almak isteyenin kendisi
olduğunu kabul etmiş, Hz. Yusuf'un ise bunu reddettiğini itiraf
etmişti. Aziz de aynı kanaatteydi, karısına Allah'tan bağışlanma
dilemesini, çünkü günahkarlardan olduğunu hatırlatmıştı. Yani bu
olaya tanık olan ya da duyan herkes aslında Hz. Yusuf'un suçsuz
olduğunu, kadının bir düzen kurduğunu biliyordu. Ama herşeye rağmen
vicdansızca bir karar vermişler ve Hz. Yusuf'u zindana atmışlardır:

Tüm deliller suçsuz olduğunu açıkça ispatladığı halde, Yusuf
Peygamber nice yıllar zindanda yaşamıştır. Üsteki tabloda
o dönemdeki Mısır zindanları resmedilmiştir.
|
Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri
görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana
atmak (görüşü) ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)
Bu noktada en dikkat çeken husus bir insanı haksız yere hapse atabilmeleridir.
Buradan da anlaşılmaktadır ki, olayın yaşandığı toplumda o devirde
haklının değil, güçlünün üstün tutulduğu batıl bir sistem hakimdir.
Üstelik kanunlara göre suçlu olmadığı halde, deliller suçsuz olduğunu
açıkça ispatladığı halde bir insanı hapse atabilmeleri, istedikleri
takdirde kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri bir hukuk
sistemleri olduğunu gösterir.
Gerçekte bu, Allah'ın değişmeyen bir kanunudur: Müminler, özellikle
Allah'ın elçileri inkar edenler tarafından mutlaka hapse atılmak
ve engellenmek istenirler. Aynı durum Peygamberimiz döneminde de
yaşanmış, Allah bu gerçeği şöyle haber vermiştir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek
veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı
tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah,
düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.
(Enfal Suresi, 30)
Görüldüğü gibi, her çağda, her dönemde Müslümanların ve Allah'ın
elçilerinin maruz kaldıkları bu durum, Hz. Yusuf üzerinde de tecelli
etmiştir. Eğer Hz. Yusuf Müslüman olmasaydı ve onların batıl sistemlerine,
dejenere ahlaklarına boyun eğen biri olsaydı o zaman ona karşı böyle
düşmanca bir tavır sergilemeyecekler, suç işlese dahi görmezden
geleceklerdi. Ancak onun tertemiz bir Müslüman olması ve Allah'ın
hoşnutluğunu, emir ve yasaklarını herşeyden üstün tutması, ona karşı
düşmanlık etmelerine neden olmuştur. Kuran'da birçok ayette bildirildiği
üzere, dinden uzak insanlar salih müminlere karşı her zaman benzer
bir düşmanlık beslemişlerdir.
Hz. Yusuf'un böyle haksız bir şekilde zindana atılması o sıralar
Mısır'da adaletsiz bir sistemin var olduğunu gösterdiği gibi, toplumda
ahlaki bir dejenerasyon yaşandığına da işaret etmektedir.
"Düzen Kuruculuğun Tümü Allah'a Aittir"
Buraya kadar anlattığımız olaylar zahiri bir bakışla Hz. Yusuf'un
yaşadığı "felaketler" olarak değerlendirilebilir. Oysa olayların
iç yüzüne bakıldığında görülür ki bütün bunları yapan, bu olayların
düzenleyicisi olan Allah'tır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu
olaylar Hz. Yusuf'un belirlenmiş kaderinin bir parçasıdır ve onun
için son derece hayırlıdır. Nitekim haksız yere zindana atılmak
gibi bir imtihanı yaşayan, bu şartlarda Allah'a tevekküllü ve sadık
olan bir insan takva sahibi demektir. Böyle bir kişinin Allah'ın
sevgisini ve rızasını kazanacağı ise açıktır. Bu bakımdan Hz. Yusuf'un
zindana atılması onun açısından bir şer veya aksilik değil, tam
tersine hayır ve güzelliktir.
Ayrıca bu kıssada, iman etmeyenlerin veya münafıkların, biraraya
gelerek müminler aleyhinde tuzak kurduklarına da dikkat çekilmektedir.
Ancak, bu insanlar -daha önce de belirttiğimiz gibi- hiçbir zaman
müminlere zarar veremezler. Allah katında onların kurdukları tuzaklara
karşı onlara kurulmuş bir tuzak vardır. Ve bu insanlar tuzaklarını
kurarlarken, Allah onların tüm konuşmalarını, kararlarını, içlerinden
geçirdiklerini en ince ayrıntısına kadar bilir ve işitir. Hatta,
onlar daha dünyaya gelmeden milyonlarca yıl önce onların müminlere
tuzak kuracakları kaderlerinde belirlenmiştir. Ve yine Allah kaderde
onların tuzaklarını bozacak olan olayları da belirlemiştir. Dolayısıyla
müminlere karşı kurulan her tuzak aslında baştan bozulmuş olarak
meydana gelir. Allah Kuran'da bu sırrı şöyle bildirmektedir:
Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı;
fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü
Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun
sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi,
42)
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa
onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah
katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. Allah'ı,
sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah Azizdir,
intikam sahibidir. (İbrahim Suresi, 46-47)
Bu nedenle müminler bu tarz bir düzenle karşılaştıklarında tevekküllü
olur, Allah'a güvenir ve bu tuzağın aslında bozulmuş olduğunu bilirler.
Bu nedenle karşılaştıkları düzen ne kadar şiddetli olursa olsun
onlar son derece sakin ve itidallidirler. Bu da Allah'a ve O'nun
ayetlerine olan güvenlerindendir. Bu, aynı zamanda müminlere özgü
bir sırdır. Mümin olmayan, dinden uzak bir yaşam süren insanların
bu huzurlu ruh haline sahip olmaları ise imkansızdır.
|