HAZRETİ
YUSUF
Yusuf Peygamberin Çocukluğu
Çacukken Gördüğü Rüya
Yusuf Peygamber daha çocukken bir rüya görmüş ve
rüyasının yorumunu babasına sormuştur. Babası Yakup Peygamber ise
Hz. Yusuf'un rüyasıyla ilgili yorum yapmış ve onu güzel haberlerle
müjdelemiştir. Ancak bununla birlikte rüyasını diğer kardeşlerine
anlatmaması konusunda kendisini uyarmıştır. Bu olay Kuran'da şu
şekilde geçer:
Hani Yusuf babasına: "Babacığım, gerçekten
ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken
gördüm" demişti. (Babası) Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine
anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için
apaçık bir düşmandır. Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin
yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce
ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve
Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin,
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Yusuf Suresi, 4-6)
Yusuf Peygamber babasına rüyasını anlattığında
babasının rüyasını kardeşlerine anlatmaması konusunda onu uyarmasının
sebebi, kardeşlerinin güven vermeyen tavrıydı. Yakup Peygamber ilim
sahibi, ferasetli bir insan olduğu için oğullarının fitne çıkarmaya
müsait olan karakterlerinin ve kıskanç yapılarının farkındaydı.
Onları çok iyi tanıdığı için Hz. Yusuf'a tuzak kurabileceklerini
de tahmin etmekteydi. Bu nedenle Hz. Yakup şeytanın düşmanlığına
dikkat çekmiş, Hz. Yusuf'a temkinli olmasını öğütlemiştir.
Bu kıssadan çıkarılacak bir ders Müslümanların
fitneci ve münafık karakterli, din konusunda gevşek olan insanların
yanında dikkatli olmaları, Müslümanlarla ilgili olabilecek güzel
gelişmeleri böyle kişilere anlatmamaları gerektiğidir. Zira müminlerin
nimete kavuşmaları, gelişmeleri, güçlenmeleri, iyi bir konuma gelmeleri
samimi dindarları çok sevindirir, fakat kalbinde hastalık olan,
münafık karakterli insanları çok rahatsız eder. Bu tür kişiler dinin
ve müminlerin menfaatini istemeyecekleri için onların gelişmelerini
engellemek ister ve hatta bunu yapabilmek için müminlere düşman
olan kişilerle işbirliği dahi yaparlar. Münafık karakterli kişilerin
bu durumunu Allah bir ayetinde şöyle haber vermiştir:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır,
bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık"
derler ve sevinç içinde dönüp giderler. (Tevbe Suresi, 50)
Bu nedenle Müslümanları ilgilendiren güzel ve hayırlı
olaylar gerçekleşmeden önce bu tarz insanlara söylenmemeli ve bu
tarz kişilere karşı temkinli davranılmalıdır. Babasının Hz. Yusuf'a
yaptığı uyarı bu konuya açık bir örnektir.
Kardeşlerinin Hz. Yusuf'a Kurdukları
Tuzak
Yakup Peygamber Hz. Yusuf'u uyarmakta haklıydı,
çünkü kardeşleri onu ve küçük erkek kardeşlerini babalarından kıskanmaktaydılar.
İçlerindeki bu kıskançlık öylesine şiddetliydi ki, onları Hz. Yusuf'a
tuzak kurmaya kadar götürdü. Bu da Hz. Yusuf'un kardeşlerinin İslam
ahlakından uzak olduklarının ve mümin karakteri sergilemediklerinin
bir diğer göstergesidir. Onların kurdukları bu tuzak ve Yusuf peygambere
yaptıkları Kuran'da şöyle anlatılır:
Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza
bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.
Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."
"Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere
atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan
sonra da salih bir topluluk olursunuz." (Yusuf Suresi, 8-9)
Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, kardeşlerinin
Hz. Yusuf'a tuzak kurmalarındaki en büyük etken kıskançlıktı. Babalarının
Hz. Yusuf'u ve kardeşini daha çok seviyor olduğunu düşünmeleri onları
bu kıskançlığa itmekteydi. Yalnızca kendilerine yönelik bir sevgi
istiyorlar; kendilerinin sayıca çok oluşları ve birbirlerini pekiştirmeleri
nedeniyle sevgiye daha çok hak sahibi olduklarını düşünüyorlardı.
Elbette ki bu, son derece çarpık bir mantıktır.
Çünkü Kuran'a göre müminlerin birbirlerini sevmedeki tek ölçüleri
takvadır. Kim takvaca üstünse, kim Allah'tan daha çok korkuyor ve
O'nun sınırlarını en titiz biçimde koruyorsa, kim en güzel ahlakı
gösteriyorsa müminler doğal olarak en çok o kişiyi severler. İşte
müminlerin sevgi anlayışları bu şekildedir. Açıktır ki, Yakup Peygamber
de oğullarına sevgi yöneltirken bunu ölçü almıştır. Hz. Yusuf diğer
oğullarından çok daha takva ve güzel ahlaklı olduğu için bu durumda
onu en çok sevmesi son derece doğaldır. Fakat Hz. Yusuf'un kardeşleri
bu bakış açısına sahip olmadıkları için, babalarının Hz. Yusuf'a
ve kardeşine olan sevgisini de anlayamamışlardır. Bu da onların
dinden uzak karakterlerinin önemli bir göstergesidir.
Dikkat çeken ayrı bir yönleri de, babaları hakkında
kullandıkları saygısız üsluptur. Babaları seçkin bir peygamber olmasına,
üstün bir akıl ve feraset (anlayış) sahibi olmasına rağmen onlar
Hz. Yusuf'a ve kardeşine olan sevgisinden ötürü babalarının "şaşkınlık
içinde" olduğunu iddia etmekteydiler. Bir peygambere karşı böyle
pervasız bir üslup kullanmaları da onların imani zayıflıklarını
göstermektedir. Ancak imanlarının zayıf olduğunu, hatta münafık
karakterli olduklarını anlamak için daha kuvvetli bir delil vardır:
Hz. Yusuf'u öldürmek istemeleri... Allah'tan korkan, ahirette hesap
vereceğine inanan, Allah'ın her an kendisini işittiğini ve gördüğünü
bilen bir insanın Allah'ın haram kıldığı böyle bir fiile yanaşmayacağı
ve hatta aklından dahi geçirmeyeceği son derece açıktır. Ancak bu
kişiler babalarının kendilerini sevmesini sağlamak ya da kıskançlık
duygularını tatmin etmek için, çözümü Hz. Yusuf'u öldürmekte ya
da bir yere atıp bırakmakta bulmuşlardır.
Öldürmek zaten haramdır, ancak küçük yaşta bir
çocuğu bir yere atıp bırakmak da çok vicdansızca bir harekettir.
Bunu yapmayı düşünebilen insanlarda vicdan, merhamet gibi duyguların
bulunmadığı son derece açıktır. Görüldüğü gibi, Hz. Yusuf'un kardeşleri
acımasız ve zalimdirler.
Üstelik mantık örgüleri de çok bozuktur. Hz. Yusuf'a
böyle bir kötülük yapıp, harama girdikten sonra hala "salihlerden
olmayı" ummaktadırlar. Elbette ki bir insan bir kötülük işledikten
sonra Allah'tan samimi bağışlanma isterse, düzelmeyi ve salihlerden
olmayı umabilir. Fakat bu kişiler yaptıklarının yanlış olduğunu
bile bile, önce yapıp sonra da salihlerden olmayı planlamaktaydılar.
İşte bu, onların sağlıklı bir muhakeme yeteneğine ve mümin karakterine
sahip olmadıklarının bir başka delilidir.

Yusuf Peygamberin kardeşlerini gösteren
bir başka tasvir. Kardeşlerinin Hz. Yusuf'a karşı duydukları
kıskançlık öylesine şiddetlidir ki, küçük yaşına rağmen
onu hiç acımadan kuyuya atabilmişlerdir.
|
Ayetin devamında en zor anında Allah'ın Hz. Yusuf'a yardım ettiği,
içlerinden birine onu öldürmek yerine kuyuya atma fikrini ilham
ettiği görülür.:
İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Eğer
(mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun
derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın." (Yusuf
Suresi, 10)
Görüldüğü gibi onlar Hz. Yusuf'la ilgili istedikleri
planları yapsınlar, her türlü tuzağı kursunlar aslında Yusuf peygamber
Allah'ın kendisi için belirlediği kaderi yaşamaktadır. Kimse kendisi
için belirlenen kaderin dışına çıkamaz. Allah daha Hz. Yusuf doğmadan
çok önce bu kaderi çizmiştir, Yusuf peygamber de bu kaderi aynen
yaşamıştır.
Bu arada bir konuyu daha hatırlatmak gerekir ki,
Hz. Yusuf'un ölümünü engelleyen, onu kuyuya atma fikrini getirerek
yaşamasını sağlayan kardeşi değil, Allah'tır. Allah dilemese kardeşi
kuyuya atma fikrini düşünemez ve böyle bir fikir veremezdi. Ancak
Hz. Yusuf'un kaderinde önce öldürülmesinin planlanması, sonra da
vazgeçilip kuyuya atılması vardır. Bundan dolayı kardeşi böyle bir
fikirle gelmiştir. Yoksa halk arasındaki yanlış kader anlayışında
olduğu gibi kaderin değişmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu
değildir. Yusuf Peygamberin kaderi tüm bu ayrıntılarla beraber yaratılmıştır.
Kardeşlerinin onu öldürmemeleri de onların bozulmuş bir planıdır.
Ancak o planı da en baştan bozulmuş olarak yaratan Allah'tır.
Nitekim Allah bu planı, o daha henüz çocuk yaşta
iken, gördüğü rüya aracılığıyla Hz. Yusuf'a bildirmiştir. Hz. Yusuf'un
hayatı da, Allah'ın bildirdiği bu rüyayı doğrulayacak şekilde gelişmiştir.
Allah kimi zaman dilediği kullarına bu şekilde gaybı haber verebilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed'e de, Mekke'yi fethedip orada müminlerle
birlikte güven içinde hac yapacağını bir rüya aracılığıyla bildirmiştir.
Bu konudaki ayette şöyle buyrulmaktadır:
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü
rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz
Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz
de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah,
sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih
(nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)
Allah'ın gaybı bildirmesinin ve olayların da tam
bu şekilde gerçekleşmesinin sırrı, bizim için "gayb" olan herşeyin,
Allah katında ezelde tespit edilmiş, yaşanmış ve bitmiş olmasıdır.
Gayb insanlar için vardır. Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah
ise herşeyi yaratan ve bilendir. Tüm zamanı ve tarihi de, tek bir
an olarak yaratmıştır.
Kıssanın devamında Hz. Yusuf'un yaşadığı olayları
incelerken de bu gerçek unutulmamalıdır. Yaşanan herşey Allah'ın
dilediği şekilde meydana gelir. Ve her birinde müminler için hayır
ve güzellikler vardır. Yaşanılan ve sabır gösterilen her zorluğun
ardından, Allah dünyada ferahlık ve nimet, ahirette ise sevap ve
mükafat verir. Dolayısıyla köleleştirilmek, hapse düşmek, iftiraya
uğramak gibi dışarıdan "şer" gözüken olaylar, müminler için büyük
birer hayır olur.
Hz. Yusuf'un Kardeşlerinin
Sinsi Planı
Allah, Kuran'da Hz. Yusuf'un kardeşlerinin aralarında,
Hz. Yusuf aleyhinde sinsi bir plan hazırladıklarını ve sonra bunu
uygulamaya koyduklarını bildirir. Planlarını gerçekleştirebilmek
için önce babalarından Hz. Yusuf'u kendileriyle göndermesi için
izin istemişler ve kendilerine güvenmediğini bildikleri için babalarını
ikna etmeye çalışmışlardır:
(Bu karara vardıktan sonra) "Ey Babamız,"
dediler. "Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa
gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz. Sen onu yarın bizimle
gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz."
(Yusuf Suresi, 11-12)

Yusuf Peygamberi kuyuya atan kardeşleri kuyunun başındalar.
Onu kuyunun derinliklerine bırakırlarken kendilerini bekleyen
kaderden habersizdirler. Oysa herşey Allah'ın belirlediği
bir kader üzere işlemektedir.
|
Ayetin ifadesinden de anlaşıldığı gibi, babaları
Hz. Yusuf'u göndermek konusunda isteksiz davranmış ve hatta kendilerine
güvenmediğini onlara hissettirmiştir ki onlar da hemen kendilerini
savunmaya geçmişlerdir. Aslında Hz. Yusuf'un iyiliğini istediklerini
ileri sürmüşlerdir. Hz. Yusuf'u öldürmeyi ya da kuyunun derinliklerine
atmayı planlarken bu şekilde bir yalanı rahatça söyleyebilmeleri
ise münafık karakterli insanların kolayca yalan söylediklerine delildir.
Nitekim yalanları yine devam etmiş, babalarına Hz. Yusuf'u gezmesi,
oynaması için götürmek istediklerini söylemişlerdir. Üstelik kendilerinin
de onu koruyup, gözeteceklerine söz vermişlerdir. Dikkat edilmesi
gereken bir başka konu ise, münafık karakterli insanların kendilerini
hep iyi niyetli gösterme çabalarıdır. Hz. Yusuf'un iyiliğini istediklerini
söylemeleri ve sanki onun rahatını düşündükleri izlenimi vermeye
çalışmaları sinsi karakterlerinin bir parçasıdır. Ancak Yakup Peygamber
ferasetli ve basiretli bir insan olduğu için onların güvenilmez
karakterini kolayca fark edebilmiştir:
Dedi ki: "Sizin onu götürmeniz gerçekten
beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."
Dediler ki: "Andolsun, biz, birbirini
kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz
kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz." (Yusuf Suresi, 13-14)
Yakup Peygamber oğullarına güvenmediği ve Hz. Yusuf'a
bir kötülük yapacaklarını tahmin ettiği için bu güvensizliğini dile
getirmiştir. Onların Hz. Yusuf'a bir kötülük yapıp ardından da yalan
bir bahaneyle karşısına gelebileceklerini tahmin etmiştir. Onlar
bu fikre şiddetle karşı çıkmışlar, böyle bir şeyin olamayacağı konusunda
babalarını ikna etmeye çalışmışlardır. Bu da münafık karakterli
insanların sıkışınca başvurdukları bir yöntemdir. Nitekim kıssanın
devamından, söyledikleri sözlerde samimi olmadıkları anlaşılmaktadır:
Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette
geldiler. Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk.
Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık.
Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize
inanacak değilsin." (Yusuf Suresi, 16-17)

Bu tabloda, Hz. Yusuf'un kardeşleri,
babaları Yakup Peygambere, Hz. Yusuf'u kurdun yediğini söylerken
ve sahte delil olarak kanlı gömlek sunarken görülmektedir.
|
Görüldüğü gibi, olaylar tam olarak Yakup Peygamberin beklediği şekilde
gelişmiştir. Hz. Yusuf'un kardeşlerinin tavırları, babaları Hz.
Yakup'un onlardan yana kuşku duymasını doğrular şekilde olmuştur.
Ağlayarak gelmeleri onların tavırlarındaki bozukluğu açık bir biçimde
göstermektedir. Nitekim böyle aciz bir tutum, bir müminin yanaşmayacağı
bir tavırdır. Müminler herşeyde bir hayır ve hikmet olduğunu bildikleri
için, başlarına her ne gelirse gelsin yine de ağlamak, sızlanmak
gibi bir acze düşmezler.
Üstelik Hz. Yusuf'un kardeşlerinin ağlaması münafık
karakterli insanların yapacağı türden bir ağlamadır. Göz yaşını
bir silah gibi kullanarak karşı tarafı yalanlarına ikna etmeye çalışmak,
münafıkların sinsi yöntemlerinden biridir. Böylelikle kendilerini
acındırıp, aciz göstermeye çalışırlar. Güvenilir insanlar olmadıkları
halde kendilerine güvenilir havası vermeye çalışırlar.
Bu, her dönemde münafık karakterli insanların değişmez
özelliğidir. Nitekim Hz. Yusuf'un kardeşleri de küçük bir çocuğu
kuyunun derinliklerine atarken hiçbir vicdan azabı duymamışlar,
ama yaptıklarının hesabını vermeye gelince, bu sefer ağlayarak babalarına
gelmişlerdir. Samimiyetsizce, rol gereği ağladıkları ise son derece
açıktır.
Hz. Yusuf'la ilgili uydurdukları yalana dikkat
edilecek olursa, bu da Yakup Peygamberin dile getirdiği endişesidir.
Oğulları aynen onun söylediği gibi bir bahane ile gelmişlerdir.
Meydana gelen bu durum müminler için önemli bir tecrübe vesilesidir.
Dikkat edilirse bir önceki konuşmada Hz. Yakup endişesini açıkça
dile getirmiş, Hz. Yusuf'u bir kurdun yemesinden çekindiğini söylemiştir.
Münafık karakterli oğulları onun bu endişesini kullanmışlar, Hz.
Yusuf'u kuyuya attıktan sonra babalarına aynı yalanı söylemişlerdir.
Böylece babalarının onlara inanabileceğini düşünmüşlerdir. Müminlerin
bu kıssadan almaları gereken ders, münafık karakterli kişilerin
yanında samimi endişelerini, kaygılarını dile getirmemek olmalıdır.
Çünkü münafıklar, müminlerin bu samimi sözlerini, bu örnekte de
görüldüğü gibi, onlara karşı kullanabilmektedirler.

Hz. Yusuf ile ilgili hazırlanmış
bir filmde, kendilerini güvenilir göstermeye çalışan kardeşleri,
yalan olarak kana buladıkları Hz. Yusuf'un gömleği ile birlikte.
|
Ayetin devamından anlaşıldığı gibi aslında babalarının
kendilerine inanmadığının onlar da farkındadırlar. Bu durum, sadece
Hz. Yusuf'un kardeşlerine değil, tüm münafık karakterlilere ait
bir psikolojidir: Müminlere tuzak kuranlar devamlı bir suçluluk
ruhu içindelerdir. Sık sık kendi kötülükleri akıllarına gelir, hatta
bunu dile bile getiririrler. "Bize inanmayacaksın ama doğruyu söylüyoruz"
gibi normal bir insanın başvurmayacağı şekilde ifadelerle de kendilerine
olan güvensizliklerini iyice ortaya çıkarırlar. Bu onların mümin
ahlakı ve karakteri göstermemelerinden kaynaklanmaktadır. Allah
Kuran'da münafıkların bu yapmacık ve abartılı konuşmalarına dair
bir örneği şöyle bildirmektedir:
Münafıklar sana geldikleri zaman:
"Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin"
dediler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz
münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder. Onlar, yeminlerini
bir siper edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Doğrusu ne kötü
şey yapıyorlar. (Münafikun Suresi, 1-2)
Görüldüğü gibi münafıklar, "yeminlerini siper edinmeye",
yani yalan yere yemin ederek bunu, kendilerine bir korunma mekanizması
yapmaya çalışmaktadırlar. Müminler zaten birbirlerinin sözlerine
güvenirler, asla şüphe etmezler. Münafıklar ise müminleri aldattıklarını
sansalar da, hiçbir zaman müminlere zarar veremezler. Allah onların
bu durumunu bir ayetinde şöyle bildirir:
İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz
Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir.
(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca
kendilerini aldatıyorlarlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık
vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından
dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 8-10)
Hz. Yuısuf'un Kardeşlerinin
Sahte Delil Getirmeleri
Hz. Yusuf'un kardeşleri de aslında inandırıcı olmadıklarının
farkındadırlar. Bunun için kendilerini inandırıcı kılacağını düşündükleri
sahte bir delil üretmişlerdir. Üzerine kan sürerek Hz. Yusuf'un
gömleğini babalarına getirmişler, onun gerçekten öldüğü izlenimini
vermeye çalışmışlardır.
Bu olay, müslümanlara karşı tuzak kuran insanların,
sahte deliller üreterek komplo hazırlayabileceklerine dair de bir
işarettir. Bu yönteme karşı sakınmak, bilinçli olmak ve "Ey iman
edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca
araştırın..." (Hucurat Suresi, 6) hükmü gereğince, öne sürülen sözde
"delil"i iyice incelemek gerekmektedir.
Hz. Yusuf'un kardeşlerinin,
üzerine sahte kan sürerek babalarına getirdikleri gömlek,
tarihsel tablolarda böyle tasvir edilmektedir. |
Ancak Yakup Peygamber kendilerine kesinlikle inanmamış,
onların oyunlarını fark etmiş ve bunun onlar tarafından düzülüp
uydurulmuş bir yalan olduğunu açıkça ifade etmiştir:
Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş)
olan gömleğini getirdiler. "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp
(böyle) bir işe sürüklemiş..." (Yusuf Suresi, 18)
Hz. Yakup, oğullarına, "Nefsiniz sizi yanıltıp
böyle bir işe sürüklemiş" derken insanın nefsine uyduğu takdirde
çok kötü işler işleyebileceğine, nefsin insanı yanıltabileceğine
ve tüm bu kötülüklerin nefse uymaktan kaynaklandığına dikkat çekmiştir.
Bu, müminlerin de üzerinde mutlaka düşünmeleri gereken bir gerçektir.
Çünkü nefis insanı kötülüklere sürükler, insanın her an uyanık ve
dikkatli olması, nefsinin telkinlerine değil vicdanının sesine uyması
gerekir. Ayrıca bu ayetten anlaşılan bir diğer hikmet ise münafık
karakterli insanların, nefislerinin kontrolünde hareket ettikleridir.
Burada en dikkat çeken noktalardan biri Yakup Peygamberin
gösterdiği tevekküllü davranıştır. Bu davranış, müminlerin her an
her şartta yalnızca Allah'a dayanıp güvenmeleri ve sabretmeleri
gerektiğini gösteren önemli bir örnektir. Çünkü görüldüğü üzere
aslında Yakup Peygamber, oğullarının Hz. Yusuf'a bir tuzak kurduklarının
farkındadır. Fakat kendisi son derece itidalli ve sabırlı davranarak,
yardımı Allah'tan istemektedir. Zalim oğullarına söylediği şu söz,
kendisinin salih, kamil ve mübarek bir insan olduğunu bir kez daha
göstermektedir:
"...Bundan sonra (bana düşen) güzel
bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden)
yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 18)
Yusuf
Peygamberin Kuyuya Atılışı
Hz. Yusuf'un yaşadığı olayları okurken unutulmaması
gereken çok önemli bir konu vardır: Hz. Yusuf bunları yaşarken,
Allah'ın her an yanında olduğunun, onu da tuzak kuran kardeşlerini
de işitmekte ve görmekte olduğunun bilincindedir. Allah Hz. Yusuf'a
şöyle vahyetmiştir:
Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun
derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle)
vahyettik: "Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu
yaptıklarını haber vereceksin." (Yusuf Suresi, 15)

(Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru
(sözlü insan)... Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği
ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda
bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle)
dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."
(Yusuf Suresi, 46)
|
Yukarıdaki ayette iki nokta daha dikkat çekmektedir:
Birincisi Hz. Yusuf'u kuyuya atarlarken kardeşleri topluca hareket
etmektedir. Belki de böylece sorumluluğu hep beraber alacaklarını
düşünmektedirler. Oysa bu, son derece hatalı bir mantıktır. Aksine
bu davranışları, hepsinin aynı vicdansızlığa ortak olduklarının
da kanıtıdır. İçlerinden vicdanlı tek bir kişi dahi çıkmamıştır.
Bu durumun işaret ettiği bir diğer sonuç ise münafıkların
müminler aleyhinde toplu hareketlerde bulunabildikleri, toplu isyan
çıkarmaya yatkın bir topluluk olabildikleridir.
Ayrıca yukarıdaki ayette, Yusuf Peygamberin en
zor anında, Allah'ın vahiy yoluyla kendisine yardım ettiği de görülmektedir.
Üstelik Allah Hz. Yusuf'a gelecekten haber vermiştir ki, bu bir
mucizedir. Yusuf Peygamber açısından bakıldığında ise çok büyük
bir nimettir. Zira tam kuyuya atılmak üzereyken Allah'tan vahiy
almak ve Allah'ın vaadiyle karşılaşmak aslında onun için olabilecek
en büyük yardım ve destektir. Yani Hz. Yusuf daha o an kuyuya atılırken
Allah'ın bildirmesiyle onların tuzaklarının bozulacağını biliyordu.
Allah'ın vaadine olan güveninden dolayı tevekküllü ve huzurluydu.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, samimi bir
mümin, kendisine vahiy gelmese dahi, her zorlukta ve sıkıntıda Allah'a
tevekkül eder ve yaşadığı herşeyden razı olur. Çünkü Allah Kuran'da
"…Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez."
(Nisa Suresi, 141) ayetiyle daima müminlerin yanında olduğunu
haber vermiştir. Allah'ın bu vaadine kesin olarak iman eden bir
insan, inkarcıların ve münafıkların tuzaklarından dolayı endişeye
kapılmaz.
Hz. Yusuf'un da üstünlüğü sahip olduğu ahlakından
ve Allah'a olan teslimiyetinden ileri gelmektedir. Henüz küçük bir
çocuk olmasına rağmen son derece olgundur. Küçük bir çocuğun kuyuya
atılmasını iyi düşünmek gerekir. Ayette onun kuyunun derinliklerine
atıldığından bahsedilmektedir. Demek ki Hz. Yusuf'un bulunduğu yer
karanlık bir yerdir. Ölüm tehlikesinin çok yoğun olduğu, bulunup
bulunmayacağının dahi kesin olmadığı tehlikeli bir mekandır. Ayrıca
kendisini nasıl insanların bulacağını, bu insanların iyi mi kötü
mü olacaklarını da bilemez. Bu şartlar altında tevekkül sahibi olmayan
bir insan çok zorlanabilir, endişeye kapılabilir. Oysa Hz. Yusuf
tüm bunlara rağmen çok tevekküllü ve sabırlıdır. Bunlar onun üstün
ahlakının göstergesidir. Büyüyünce seçilmiş bir insan olacağı küçük
yaşta böyle bir imtihana tabi tutulup, denenmesinden de bellidir.
Çünkü bu ancak takva sahibi, Allah'a gönülden bağlı ve tevekküllü
insanların başarabileceği bir sınavdır.
Aslında içinde bulunduğu şartlar Yusuf Peygamber
için zahiren bakıldığında ürkütücü bir durumdur. Zor bir imtihanla
denenmektedir. Ama Allah "Demek ki, gerçekten
zorlukla beraber kolaylık vardır." (İnşirah Suresi, 5) ayeti
gereği Hz. Yusuf'a yardım etmiştir. Onu rahatlatacak, ona huzur
ve güven verecek bir müjde vahyetmiştir.
|